Zero - Geleceğe Geri Sayım

Dağlıca'yla başlayıp Cizre'yle hâlâ devam etmekte olan şu son günlerde herhalde ruhen tükenme noktasına gelmiş olabilirim. Bir de eve kapanıp çeviri yapmak zorunda olmak iyice daralttı beni. Bir pencerede çeviri, diğer pencerede Twitter ve az sayıdaki "haber" alınabilecek sayfalar derken açık havaya ve ruhumu aydınlatacak bir şeyler görmeye, yapmaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Hâlâ yaşıyor olmanın verdiği insani istekler işte. 20li yaşlarda gençler, bebekler, çocuklar ölürken bizler "ay biraz açılmam gerek" demenin bile tuhaf utancı içinde yaşamlarımızı sürdürüyoruz işte. Çok şükür mü demeliyiz, bilemiyorum. Şükretmek bile bir eğreti böyle zamanlarda. Böyle de devam edecek gibiyiz bir süre maalesef.

Neyse, Çarşamba günü attım kendimi dışarı bu duygularla ve SSM'de yeni başlayan Zero - Geleceğe Geri Sayım sergisine gittim. Bu arada Uzun Çarşamba uygulamasıyla müzenin akşam biraz daha geç kapandığını biliyordum ve o uzun bölümün girişi ücretsiz sanıyordum. Ama tüm gün ve herkese ücretsizmiş SSM Çarşambaları. Aklınızda olsun yani. 

SSM bana hep çok iyi gelir. Emirgan sahilindeki konumu, o güzel bahçesi, güzel sergi salonu ve çıkışta Boğaz kıyısında yürüyecek olduğumu bilmek. Bu kez de girişte nilüferlere karşı poz vererek beni selamlayan minik bir kaplumbağa ve yukarıda Heinz Mack'in altın varaklı mozaik taşlarla oluşturulmuş ve Boğaz'a karşı kurulmuş Dokuz Sütun Üzerinde Yükselen Gökyüzü yerleştirmesi içimi açan ilk görüntüler oldular. 


Zero sanat akımının çıkış noktası ve felsefesi de beni çok etkiledi demeliyim. Ateş, ışık, hareket, uzam, renk, gösteriler ve performanslar: Zero bu öğelerin tümünü kullanarak sanat için yepyeni bir gelecek tasarlamış. Sınırların olmadığı yeni bir gelecek hayaliyle dünya çapında bir sanat üretiminin fitilini ateşlemiş. II. Dünya Savaşı sonrasındaki yıkım ve olumsuzluğa bir tepki olarak 1957'de Düsseldorf'ta doğan Zero akımı, bir avuç genç sanatçının savaşın durağanlığa sürüklediği sanat ortamında eserlerini sergileyecek galeri bulamamalarıyla ortaya çıkıyor. Bunun üzerine Heinz Mack ve Otto Piene "Sanat sıfırdan başlamalı" felsefesiyle yola çıkıyorlar ve karamsarlık havasından silkinerek her türlü yeni başlangıca zemin sağlayacak bir "Zero alanı" hayal ediyorlar. 


Yukarıda Otto Piene'e ait İnci Çiçekleri (replika, solda) çalışması ve Koşan Ay ile Büyük Ateşçiçeği isimli tabloları bulunuyor. Aşağıda ise ışıltıyı sevdiğini bahçedeki sütunlarından da net bir biçimde anladığımız Heinz Mack'in değişik malzemeler ve ışıklar kullanarak yaptığı çalışmalar bulunuyor. Işık Yağmuru'nun (sağda) içinden geçmek serbest! 


Birkaç sene sonra aralarına Günther Uecker'de katıldıktan sonra ortaya çıkan ortak vizyon ve müthiş bir yaratım enerjisi, dünyanın dört bir yanında karşılığını buluyor. Genç sanatçıları bir araya getiren yenilikçi ve iyimser prensipler, yalnızca gece süren "Akşam Sergileri"nden manifestolara, yayınlara ve kısa süre içinde sınırları aşarak uluslararası bir düşünce ve sanat akımına dönüşüyor. Sergide çivilerle yapılmış çalışmalar gördüğünüz anda akıma dahil olan üçüncü isim Günther Uecker'in elinden çıkmış eserlere bakıyorsunuz demektir.


Son olarak 20. yüzyılın önemli isimlerinden Yves Klein, Lucio Fontana ve Piero Manzoni'nin de katılımıyla Zero akımı savaşın enkaza çevirdiği, odağını yitirmiş dünyada benzer kaygı ve umutları taşıyan sanatçıların ortak platformu haline gelmiş. Kurucularından Heinz Mack 1967 yılındaki son sergilerinde Zero'nun sona erdiğini ilan ettiğinde sadece 10 yıllık bir geçmişe sahip olan bu akım, Avrupa'nın 20. yy çağdaş sanatına çoktan damgasını vurmuş.


Yepyeni teknolojilerin ortaya çıktığı, uzaya hakim olma yarışlarının sürdüğü, yıldızlara ve Ay'a ulaşmanın hayal olmaktan çıktığı bir çağın ürünü olan Zero akımı sanatçıları bilimin geleceğe ve teknolojiye duyduğu inancı paylaşarak dünyayı yeniden inşa etme arzusunda birleşmişler. Geleneksel sanatın tuval ve çerçeveye hapsolmuş durağan anlayışına karşı çıkarak duygularını yansıtmanın yepyeni yollarını bulmuşlar. İşte bizler de şimdi bu akımın aktif olduğu 50'li ve 60'lı yıllara geri sayarak o yenilikçi ve ilerici enerjiyle tanışma olanağını buluyoruz.

Aceleye gerek yok, ama görmenize gerek var. Enerji veren ve karamsarlık bulutlarını dağıtmak üzere kafa yormuş bu akım ve sanatçılarıyla tanışmak için 10 Ocak'a kadar zamanınız var. Hafta sonu Mehtap'ta uzun bir kahvaltı&gazete molası üstüne ilgiyle gezebileceğiniz bir sergi. Ayarlayın derim. 

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Haftaya ben de gideceğim için meraklı okudum. Çok güzel de anlatmışsınız ama nedense pek beğenemedim eserleri. :( Belki müzede, yakından incelediğimde aramızda bir elektriklenme olur kim bilir. :))

Imge dedi ki...

Güven Turan,

Açıkçası gitmeyi düşünen bir arkadaşıma "fazla modern, haberin olsun" diye not düşmüştüm. Belki buraya da belirtmeliydim, ama zaten bol bol fotoğraf var, ne olduğu anlaşılıyor. Aslında akımın felsefesi ve ortaya çıkış noktasıyla birlikte baktığınızda daha seviyorsunuz eserleri. Ya da belki de eserlerin kendisinden çok akımın hikayesini sevmiş olabilirim, bilemedim. ;) Yine de görün derim.

Sevgiler.