İki günlük Bozburun durağı için yolumuza devam ederken molayı da Söğüt köyünde verdik. Aslında meşhur söğüt ağacının altındaki kahvede oturmamız gerekiyordu, ama benim sayemde orayı istemeden de olsa pas geçerek sahile indiğimizde çok da şirin bir başka bir cafeyle karşılaştık: Söğüt Ağacı Atölye Cafe. Yaşamını önce İstanbul'dan Selimiye'ye, daha sonra orasını da kalabalık bularak Söğüt'e taşıyan çok tatlı, güler yüzlü ve hoşsohbet sahibesinin ellerinden taptaze erikli frozen'larımızı içtik. Pırtık'la tanıştık, atölye bölümünden de kendime bir balık bileklik kaptım. O şirin bahçesiyle, minik atölyesiyle, köpekleriyle, taptaze ve doğal meyvelerden hazırladığı içecekler, kahveler ve kurabiyeler ikram ettiği cafe bölümüyle burası benim için inanılmaz ilham verici bir yer oldu diyebilirim. Çok mutlu olunabilecek bambaşka hayatlar mümkün gizli, saklı cennetlerde.
Ve Bozburun'a doğru devam. Çok memnun kaldığımız Tymnos Otel'de yorgunluk kahvelerimizi içtikten sonra, odamızın hazırlanmasını sahilde bekledik. Beklerken de gördüğümüz o güzeller güzeli mavi tonuna hayran olduk. Ancak gerçekten "boz" tepeciklerle çevrili bir "burun" olduğu için maviye yeşilin eşlik etmediği ve öğleden sonra rüzgarının insanı serseme çevirebildiği bir yer burası. Ee, her güzelin bir kusuru var demişler.
Denizinin sabah halini sevip, öğleden sonra rüzgarına pek bayılmasak da ve otellerin ve pansiyonların en fazla ikişer sıra halinde yerleştirdikleri şezlong ve şemsiyelerde güneşten kaçmak pek mümkün olamasa da yine de iki gün Bozburun bize iyi geldi. Sakinliğini, dümdüz ve düzenli sahil şeridini, otelimizi, insanlarını sevdik bu şirin kasabanın. Gündüz otelimizin terasında aşağıdaki manzaraya karşı kahvaltı yaparak güne başlamak, bazen manzarayı kumrularla birlikte izlemek, akşam aşağıdaki gece güzelliği eşliğinde yürüyüşler yapmak, sonrasında bu huzura kadeh kaldırmak paha biçilmezdi.
Burada kaldığımız iki gecenin birinde yine yürüyüş sonrası şarap&peynir&çerez ile hafif bir akşam geçirmek üzere otelimizin deniz kıyısındaki restoranına oturduk. Ancak diğer geceyi rakı&meze ile geçirmeye karar vererek Kandil Restaurant - Şafak Usta'nın Yeri'nde aldık soluğu. Burası nefis mezeleri, taptaze balık çeşitleri, yediğim en güzel kalamar ızgaralardan biri ve hızlı ve güzel servisiyle kesinlikle Bozburun'a gideceklere tavsiye ettiğim bir lezzet durağı. Gözlerimdeki Yıldız Tilbe parıltısının nedeni hem fosfor, hem de buranın güzel bir kafaya ulaşmak için çok uygun bir yer olması efendim. ;)
Artık Kaş'tan önceki son durak ve en merak ettiğim yer olan Selimiye'ye gitme zamanı. Bavulları kapatalım; balkonda havlu, banyoda diş fırçası, buzlukta polen, dolapta lens solüsyonu unutmadan toparlanalım. Ve yola çıkalım. Gerçi unutsak da olur bu kez, zira Selimiye yan komşu sayılır. 15-20 dakika içinde oradayız.
Yukarıdaki fotoğraflar Selimiye'nin tepeden görüntüsü. Yani demem o ki yol üstünde durup, bu güzel manzaranını tadını çıkarmadan olmaz. Selimiye'ye gitmeden önce bu harika köye tepeden bakmayı unutmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder