Palermo'yu Gezmeye Devam

Palermo'ya geldiğimizi ve ilk gün akşamüstü neler yaptığımızı ve şehirle ilgili genel izlenimlerimi buradan hatırlayabilirsiniz. Bana kalırsa şehir merkezinin sokaklarında dolaşırken görebileceğiniz en özellikli iki yerden ilkiyle başlıyorum. Quattro Canti ya da Piazza Vigliena olarak bilinen Barok meydanda -ya da daha çok kavşak denebilir, çünkü alışılageldik meydanlardan değil burası, tam bir dört yol ağzı- heykeller ve çeşmelerle süslü birbirinden  güzel binalar göreceksiniz. Üç katlı binaların en alt katlarındaki çeşmeler dört mevsimi simgeliyor. Çeşmelerin üstündeki katta İspanyol kralların heykelleri bulunuyor. En üstte ise tamamı Palermo doğumlu olan dört azize heykeli bulunuyor. Ve bunların tamamı 17. yy'dan bu yana titizlikle korunarak ayakta kalmaya devam ediyor. Çok güzel çok!


Piazza Pretoria ise o harika çeşmesiyle ünlü bir meydan. Dairesel bir yapısı olan çeşmenin etrafında su perilerine, Balık ve Nehir tanrılarına ait heykeller bulunuyor. Tamamı çıplak olan bu heykeller yüzünden dindarlar tarafından çeşmeye takılan ad Utanç Çeşmesi'ymiş. Aman neyse, kendi aralarında ne derlerse desinler, en azından sanata dokunmak, yıkmak, kırmak, yasaklamak, üstlerini örtmek falan gelmiyor "ahlaksız" Batı'nın aklına! Floransalı heykeltıraş Francesco Camilliani tarafından tasarlanan çeşme, 1573 yılında Palermo Belediye Binası'nın önündeki yerini almış. 


Bu meydanın hemen arka tarafında adını bilmediğim, içini gezmediğim, ama güzel görünen birkaç tane kilise ve şapel de vardı. Fotoğraflarını çekerken İsocum da beni çekmiş. En sevdiğim. ;)


Palermo'nun pazarlarıyla ünlü olduğunu ve ilk akşam Vucciria gece pazarını gezdiğimizi önceki yazımda da belirtmiştim. Ertesi gün ise Mercato di Capo ve Ballaro pazarlarını gezdik. Burada harika sokak gıdaları da denemeniz mümkün. Sokakta kazanlarda kaynayan ahtapotlar, çeşitli deniz ürünü kızartmaları, peynir ve şarküteri stantlarında yapılan sandviçler alabilirsiniz. Onun dışında her şey bizim semt pazarları tadında. Kaldığımız B&B'ın sahibi bize "pazarlarımız çok ilginçtir, satıcıların bağırarak sebze meyve sattığını falan göreceksiniz" dediğinde "ee, biz onları İstanbul'da her hafta görüyoruz zaten" diye içimizden geçirmiş olsak da yine de Palermo pazarlarını da görmeden edemedik. 


Şehrin en büyük ve görkemli katedrali olan Palermo Katedrali de görülmeye değer güzellikte. Çeşitli dönemlerde yapılan eklemelerden dolayı birçok tarzı bünyesinde barındıran bu yapının temel olarak Arap-Norman mimari tarzını yansıttığını söyleyebiliriz. İnşasına 1184'te başlanan, daha sonra zaman zaman ara verilerek de olsa çeşitli dönemlerde devam edilen katedrale en son 18. yy'da bile eklemeler yapılmış.


Palermo'da yeterince zamanınız varsa size bir müze de önereceğim: Galleria d'Arte Moderna. Pazartesi hariç her gün 9.30-18.30 saatleri arası gezilebilen ve aşağıdaki şirin meydanda yer alan bu müzenin giriş ücreti kişi başı 7 Euro. 


İçeride birbirinden güzel tablolar ve heykeller göreceksiniz. Heykeller ve nü tablolar özellikle favorim oldu diyebilirim. Birbirinden güzel örneklerini gördüm. Hepsine hayran kaldım. 


Müzede yer alan tablolar arasında en ilgi çekenlerinden biri de aşağıda sol üst köşede bulunan Ettore de Maria Bergler imzalı Taormina tablosu. Karlar altındaki Etna'yı görünce zaten anlaşılmıştır şehrin neresi olduğu. Ağırlıklı olarak Sicilyalı sanatçıların 18. ve 19. yy eserlerinin yer aldığı bu küçük ama içeriği itibariyle etkileyici müzeyi gezin derim. 


Gelelim yeme-içme notlarına. Palermo sokak gıdaları ve küçük salaş restoranlar açısından bir cennet. Dolayısıyla öğlen ve ara atıştırmaları için bunları tercih etmenizi öneririm. Alışveriş arası, Teatro Massimo'ya açılan küçük sokaklardan birinde uygun fiyatlı ve çok lezzetli bir öğle yemeği için Trattoria Basile'i deneyin derim. İçerideki zeytinyağlı ve kızartma seçeneklerinden işaret ederek kendinize bir tabak yapabilir ya da günün menüsüne göz atarak damak zevkinize göre sipariş verebilirsiniz. Denediğim fesleğen soslu lazanya olaydı! İsocum'un seçtikleri ve ızgara balığı da öyle. Kağıt örtüler, plastik masalar salaşlığında yiyebileceğiniz lezzetli yemekler için burası uygun bir alternatif. 


Belki de tüm gezinin en nefis akşam yemeklerinden birini de yine Palermo'da Osteria Mangia & Bevi'de yedik. Osteria için biraz daha ambiyanslı trattoria diyebiliriz bence. ;) Burası da ortamı, dekorasyonu, masa örtüleri, masa çiçekleri, ortamızda yemek gelene kadar atıştırabileceğimiz alüminyum kovadaki yer fıstıkları gibi şirin detayları ile zaten çok güzel görünen bir restoran. Yemekleri ise ayrı güzel. 


Başlangıç olarak aldığımız peynir güveç, kırmızı şarap soslu bebek ahtapot ve kokoreç benzeri tabakların üstüne deniz ürünlü makarna ve kızarmış bölge balığı söyledik. Bir şişe buz gibi beyaz şarapla birlikte bunları hüplettikten sonra ise tatlı olarak bir tiramisuyu bölüştük. Yediğimiz her şey birbirinden lezzetliydi ve fiyatlar Palermo'da her yerde nispeten makuldu. Tabi Taormina'dan geldiğimiz için de öyle gelmiş olabilir. ;)

Palermo'yu da bitirdiğimize göre yeniden yollara düşme zamanı. Adanın güneyine iniyoruz bu kez. İstikamet Agrigento

Hiç yorum yok: