Cuma günü Müge'yle birlikte Üryan, Çıplak, Nü - Türk Sanatında Bir Modernleşme Öyküsü sergisine gittiğimizden geçen yazımda söz etmiştim. Şimdi daha detaylı bir şekilde sergiyi anlatma zamanı. Nü resimlerin Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan zihniyet dönüşümünün etkisiyle birlikte artmasıyla ortaya nefis işler çıkmış. O yüzden 7 Şubat'a kadar ne yapıp edip bu sergiyi gezmelisiniz diyerek başlıyorum.
Girer girmez sizi modern bir video çalışması karşılıyor. Özlem Şimşek'in Halil Paşa'nın Uzanan Kadın'ını Osmanlı döneminde değil, günümüzde bildiğimiz anlamda nüye çevirmesini görüyoruz. Aslolan "çıplaklık" değil "seyirlik" olmaktır fikri daha güzel aktarılamazdı herhalde. Daha sonra bildiğimiz ve bilmediğimiz pek çok ressamın kara kalem nü çizimleriyle dolu bir duvar karşılıyor bizi. 1906-1910 yıllarında ancak çıplak modellerle çalışma olanağı bulan Türk sanatçıların modelleri elbette erkekmiş. Kadın modellerle çalışma fırsatı ise yurtdışında eğitim görenlerin ayrıcalığı olmuş.
Yurtdışı şansı elde etmiş sanatçılar arasında en önemli isimlerden biri de elbette İbrahim Çallı. Aşağıda Çallı'nın kadınlarından bazılarını görüyorsunuz. Hepsi de 1900lü yılların ilk yarısından kalma. Sağdaki Manolyalı Kadın tablosunu henüz daha görmeden, aynı isimli ve manolyasız olanını görüp de ne alaka diye düşündüğümüzde, "hımm, ben hatırlıyorum, Çallı'nın ayna önünde arkasında manolyalarla duran bir kadın tablosu vardı, kesin bu da onun çıplak hali" diye bilmişlik yapmam ve yaptığım bilmişliğin tam da bahsettiğim tablonun önümüze çıkmasıyla -Google'a bakmaya bile gerek olmadan- doğrulanması paha biçilemezdi doğrusu. Boşa gezmiyorum demek, yaşasın! ;)
Çeşitli dönemler Nuri İyem'den Nazmi Ziya Güran'a, Bedri Rahmi'den Fahrünissa Zeid'e kadar her ekolden sanatçıların nü çalışması duvarlarda. Onun dışında 1900lerin başında Konstantinopolis'ten nü kartpostalların olduğu çok ilgi çekici bir köşe de sizi bekliyor. Hepsi birbirinden güzel! Altta ortada Mihri Müşfik'in Aynalı Gözde'si ve sağda ise Namık İsmail'in isimsiz bir nü çalışması yer alıyor.
Aşağıda ise Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu çalışmaları var. Soldaki Eren Eyüboğlu'nun 1946 yapımı nü portre resmi. Diğerleri ise Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun çalışmaları. En sağdaki kadar modern işlere çoğu zaman pek bayılmasam da 1952'den kalma Hamam adlı bu çalışmayı çok sevdim.
Aşağıda yine daha çağdaş sanatçıların işleri var. Sol üstte Fikret Mualla'nın Sarışın Yosma'sı (1955) bulunuyor. Hemen yanında kendine has morun yaratıcısı İhsan Cemal Karaburçak'tan bir nü var. Sol altta ben varım! Aman Tanrım, işte yaz sonundaki halim karşımda duruyor! ;) Avni Arbaş'ın 1967 yılından kalma nü çalışması bu. Ve yanında da yine çok iyi bildiğimiz bir isim olan Fahrünissa Zeid'in Oturan Çıplak (1944) tablosu var.
Bunlar sadece onlarca eser arasından benim bu yazı için seçtiklerimdi. Daha neler var neler. Bu sergiyi kesinlikle kaçırmamalısınız. Gitmişken 4. ve 5. kata yayılan ve çok daha modern bir sergi olan Bu Bir Aşk Şarkısı Değil'i de gezeceğinizi biliyorum. Daha çok video çalışmalarının yer aldığı o sergide video sanatı ile pop müzik ilişkisi ele alınıyor. Benim ilgi alanıma çok girdiğini söyleyemem, ama buna rağmen içeride ilgi çekici çalışmalar bulacaksınız. Favorim ise Iraklı sanatçı Adel Abidin'in Üç Aşk Şarkısı adlı video çalışması oldu. E bu kadar katı gezmek belli bir enerji harcatıyor insana. Kısacası acıktık! ;) Ve fazla uzaklaşmadan, sergi gezmeye başladığımızdan beri burnumuzda tüten Çok Çok Thai'ye attık kendimizi.
Burası yıllardır yemek ve servis kalitesini değiştirmeyen az sayıdaki Uzakdoğu restoranından biri bana göre. Dolayısıyla pamuklara sarılıp sarmalanmalı. Ben mungbean noodle salatası üzerinde servis edilen ballı ızgara somon söyledim. Müge ise ananas içinde servis edilen karidesli ve kaju fıstıklı nefis bir pilav sipariş etti. Yanına sadece bir kadehcik beyaz şarap almayı becerdik en azından. Gerçi porsiyonları yarılayıp, kadehleri iki katına çıkarmak da daha mantıklı olabilirmiş. ;) Çoook keyifli bir müze gezisi sonrası her zamanki gibi çoook keyifli bir sohbet eşliğinde çoook lezzetli yemeklerimizi yiyerek oradan ayrıldık. Günü tamamlamak istemediğimiz için çoook keyifli bir kahve durağı olan Noir Pit'e uğrayıp havayı da orada kararttık. Sanat, dost sohbeti, güzel yemek, güzel kahve... e, şahsen ben daha keyifli bir Cuma düşünemiyorum, ya siz? ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder