Yeni yıla karla, iflah olmaz iyimserliğimizle beslediğimiz umutlarla, aldığımız birbirinden güzel gelişim kararlarıyla ve filmlerle girdik. ;) Aldığım kararların en önemlileri reikiye başlamak (dolayısıyla ruhumu önce arındırıp sonra beslemek), motosiklet öğrenmek, Kaş'ta daha çok zaman geçirmek, Kuzey Işıkları'nı görmek ve mümkünse Uzakdoğu'da bir yere giderek açılışı yapmak (Vietnam, Japonya ilk tercihlerim), daha fazla kültür-sanat-kitap daha az sosyal medya, fiziksel ve ruhsal anlamda kendime iyi bakmak. Bunlar elimde olanlar, yapabileceklerim. Elbette sağlık açısından şansın da yanımda olmasını diliyorum. Halihazırda kendi yarattığımız keyifli hayatımıza devam etmeyi ve bu hayatın tadını çıkarabilecek maddi ve manevi zenginliğe bir ömür boyu sahip olmayı seçiyorum. Hayatımın sağlık, aşk, bolluk ve bereketle dolu olacağını, şükredecek pek çok şeye her geçen gün yenilerinin ekleneceğini biliyorum. Sahip olduğum ve olacağım her şey için şimdiden kocaman bir şükür yolluyorum. Gelelim çoğunlukla eve kapandığımız geçen hafta izlediğimiz filmlere.
İlk önerim 3 dvd'den oluşan -yani 6 saatlik- Best of Youth (La Meglio Gioventu) adlı 2003 İtalyan yapımı film olacak. Bir İtalyan ailesinin 1960'lardan 2000'lere kadar uzanan ve büyük bir doğallıkla işlenen hikayesini severek izleyeceksiniz. Acısıyla tatlısıyla gerçek hayat, gerçek karakterler filmi en etkileyici yapan yönü. Uzunluğu gözünüzü korkutmasın, sıkılmayacak, aksine kendinizi kaptırıp aileden biri olacaksınız.
İkinci film önerim hastası olduğumuz Woody Allen'ın yazıp yönettiği Irrational Man, yani Mantıksız Adam. Büyük bir varoluşsal boşluğa düşmüş, hayattan keyif alamayan felsefe hocası Abe (Joaquin Phoenix), öğrencilerinden biri olan Jill (Emma Stone) ile birlikte bir restoranda kulak misafiri olduğu sohbet sayesinde hayatında tutunacak yeni bir anlam bulur. Yaşam enerjisini yeniden yerine getiren bu "karanlık" anlama tutkuyla bağlanır ve onu gerçekleştirmek için her şeyi yapar. Biz de onu izlerken kafamızda etik, suç -ve ceza-, hayatın anlamı, söylem-eylem gibi kavramlar üzerinde düşünürken, karamsarlığa boğulduğumuz kendi dünyalarımıza ve büyük çaresizliğimize de dönüp bakmak zorunda kalıyoruz. Hatta bana bir ara "mantıksızlık" gayet güzel bile göründü, yalan söyleyemeyeceğim. ;) Neyse, 80 yaşındaki dehanın bu filmini de izleyin derim kısaca.
Sırada Deniz Gamze Ergüven'in Cannes'da büyük övgüler alan ve bu sene Oscar ödüllerinde Fransa'yı temsil etmesine karar verilen Mustang filmi var. İsmini Kuzey Amerika'nın uçsuz bucaksız çayırlarında koşturan yabani atlardan alan Mustang'de hikayeleri anlatılan beş kız kardeş de aynı vahşi atlara benzetilmiş. Bedenleri, bellerine kadar gelen saçları, özgür ruhları, dizginlenmesi zor coşkuları, her şeye gülme potansiyeli taşıyan muzip gözleri ve aslında tüm masumiyetleriyle kadın olma yolculuğundaki genç kızlar onlar. Ne yazık ki yaşadıkları coğrafya (Karadeniz'in bir kasabası) itibariyle o özgür ve neşeli enerjilerinin canına okunacağını filmin en başından anlıyoruz! Gerçekten de kızların ışığını söndürecek gelişmeler yaşanırken evleri adeta bir hapishaneye dönüşüyor. Her şey biraz fazla hızlı, mesaj kaygılı, 180 derece zıt kutuplarda yaşandığı için filmin gerçeklik algısında bir sorun olduğunu düşünmekteyim. Ama ne olursa olsun o kızların -dolayısıyla kültürümüz kadınlarının birçoğunun- yaşadığı ruh çürüten dönüşümü etkilenmeden izlemek mümkün değil. Öneririm.
Ve son olarak kitaplarını okumaya zaman ayırmayı hiç düşünmediğim ama filmini önümde görünce "dur bakalım, şu Christian Grey ne menem bir sapıkmış, öğrenelim" ;) diye alıverdiğim Grinin Elli Tonu var sırada. Dakota Johnson ve Jamie Dornan'ı karakterlere yakıştırdım. Hikayeyi herkes gibi ben de az çok duymuştum, beklentimin dışında bir şey çıkmadı. Hatta tuhaf zevkleri olduğunu iddia eden, hazırladığı kontrata ve "oyun odası"na bakınca da insanın koşarak kaçası gelen Christian Grey karakterini filmde neredeyse normale yakın buldum. Daha abartı olabilirdi. Ayrıca kitapları bilmediğim için cahilliğimi bağışlayın ama "bu adamın neden bu hale geldiğini anlayabiliyor muyuz hikayenin devamında?" Yani sanki normalleşmek istiyorum der gibi melül melül bakan zoraki tuhaf biri var gibi karşımızda. Son olarak bir de Anastasia'ya seslenmek itiyorum: "öyle hüngür hüngür ağlayıp, her şey bitti triplerine girecek bir şey görmedin, şekerim. Abartma! Adam o boy boy kırbaçları, kelepçeleri dekorasyon amaçlı almadı herhalde. Biliyordun başına gelecekleri, toparlan hadi, hazırlan yeni maceralara, kıh kıh.." ;) İşte izleseniz de izlemeseniz de olacak filmlerden. Merak edip aldım, pişman değilim, ama karar sizin.
İyi haftalar ve cümleten iyi yıllar diliyorum hepimize.
Başladık bakalım, hayırlı uğurlu olsun! ;)
İyi haftalar ve cümleten iyi yıllar diliyorum hepimize.
Başladık bakalım, hayırlı uğurlu olsun! ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder