Roma'ya 2008 yılında gittiğimizde gezilmesi gereken tüm tarihi ve turistik yerleri görmüş, hatta Galleria Borghese, Hayvanat Bahçesi gibi insanların genelde ilk seferlerde -ya da belki de hiç- gezmedikleri yerleri bile detaylıca gezmiştik. O gezi sonrasında Roma ile ilgili yazdığım o 11 yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Peki, ne eksik kalmıştı derseniz? Bir, İtalya'nın hiçbir yerinden hiçbir zaman "Tamam, yetti!" diye ayrılmadık biz. Hep "defalarca gelinir buraya" diye döndük. İki, yeme-içme-sefa için boş boş sokaklarda dolanma-her meydanda bir aperitivo molası verme gibi aktiviteler eksik kalmıştı. Ki İtalya söz konusu olduğunda bunları eksik bırakmak ayıptır, günahtır!
O yüzden bu yazı şehrin kendisinden çok fazlasıyla bol miktarda yemek içerir, haberiniz olsun. ;) Başlamadan önce de elbette Roma'da iki gece kaldığımız, Carlo tarafından çok güzel bir şekilde ağırlandığımız, İspanyol Merdivenleri yakınındaki Rome Frattina 27'den bahsetmem gerek. Lokasyon, temizlik, fiyat-kalite açısından kesinlikle önereceğim, harika bir B&B burası. Gittiğimiz gün, yani 16 Nisan Cumartesi öğleden sonra saat 15.30 gibi eşyalarımızı buraya bırakır bırakmaz kendimizi bir paralel sokağımızdaki Antico Caffe Greco'ya attık. Bir kahve ve tiramisu molası sonrasında sokakları arşınlamaya başlayalım dedik. Hayatımda yediğim en lezzetli tiramisu olduğunu söyleyemeyeceğim ve biraz da tuzlu bir yer ama yine de burası ortamı için bile görülesi yerlerden. Roma'nın en eski kafesi burası. 1760'dan bu yana hizmet veren ve çok az değişmiş kaç kafe biliyorsunuz, söylesenize?
En turistik yerlerden başladık yürümeye. İspanyol Merdivenleri şu an restorasyonda olduğu için basamaklarda oturan insanlar yok. Ama yine de Spagna meydanı ve meşhur alışveriş caddesi Via del Corso tıklım tıklımdı. Trevi Çeşmesi önü de öyle. İlk gördüğümde çok etkilenmemiştim bu çeşmeden, sanki adım başı bu kadar harika şeylerle karşılaşıyormuşuz gibi hangi havalardaysam artık! Bu kez daha bir sevdim keratayı. ;)
Pantheon ve Castel Sant'Angelo yıllar sonra yine aynı derecede etkilendiğim yerlerdendi. Özellikle Pantheon'un ihtişamı bence çok büyüleyici. 8 yıl önce mantar şapkamla fotoğraf çektirdiğim köprüde bu gidişimde bir fotoğraf daha çektirdim. İsocum iki fotoğrafa bakınca "aynı görünüyorsun, yıllardır hiç değişmedin valla" dedi. Ben kalp İsocuuum! ;) Ha bu arada Vatikan'a da ta buradan uzaktan bir selam çakmakla yetindik bu kez. Geçen sefer o nefis Vatikan Müzesi'ni saatlerce gezip hayran kalmıştık ama bu kez din ve gezme işlerini baya bir ayırdık birbirinden. ;)
Yemeklere döneyim biraz. İlk akşam için İstanbul'dan arayıp rezervasyonumuzu yaptırdığımız Trattoria Da Enzo Al 29'a gittik. Rezervasyon mutlaka yaptırın, çünkü ufacık tefecik, sıkış tıkış, yerel bir trattoria burası ve saat 22.00 gibi çıkarken kapıda hâlâ kuyruk vardı. Nefis yemekler denedik burada. Başlangıç olarak meşhur kızarmış enginarlarından ve burrata peyniri aldık. Ana yemek olarak da İsocum meşhur carbonara'yı denedi, bense domates soslu ve parmesanlı işkembeyi. İkisi de müthiş lezzetliydi. Burası duyduğumuz kadar varmış gerçekten de. Mutlaka gidin derim.
Hazır sakatat olayına girmişken bu işin piri olarak not ettiğimiz Cul de Sac'a da bir uğrayalım demiştik Roma'ya gitmeden önce. Ertesi gün de geç öğle yemeği olarak Roma'nın en sevdiğim meydanı olan Piazza Navona yakınlarındaki bu nefis mekana gittik. Bu iki restoran bizim için Roma'nın en leziz yanı oldular. Cul de Sac'da çok fazla şarap çeşidi de var. Seçtiğiniz yemeğe göre önerilerine kulak verin derim. Biz burada üç tabak söyleyip bölüşmeye karar verdik. Ben her zamanki gibi "aç değilim" diye oturup yüzde elliyi tabağını sıyırarak temizleyen taraf oldum. Söylediklerimiz hardal ve fesleğen soslu dil (tongue), Roma usulü işkembe (tripe) ve ağır ateşte pişmiş sığır kuyruğuydu (oxtail). İhtiyaç duyarsanız anahtar kelimeler parantez içinde.;) Bu arada ben genelde Montepulciano şarabı severim ve bu gezide de çoğu zaman onu içtim, ama birkaç yerde de tavsiye üzerine Montalcino da içtim ve ona da bayıldığımı söyleyeyim dedim. Şarap cennetinde denemek isterseniz aklınızda olsun.
Bu kadar yemeği nasıl yaktık derseniz, her gün 20,000 adım atarak diyebilirim. O yüzden sokaklara düşme zamanı. Bu iki gün içinde en çok Trastevere'nin şirin sokaklarında, Piazza Navona ve Campo de Fiori'de dolaştık desem yeridir. Her birinde yeterince zaman geçirerek, bazen alışveriş, bazen pazar gezme, bazen bir Martini Rosso, bazen de sadece nehre bakma molaları vererek... Tamam, itiraf ediyorum, bir kez de Giolitti'de gelato molası verdik. Buraya utanan maymun iyi giderdi aslında. ;)
Navona'dan görüntülerle bitireyim bu yazıyı... Fotoğraflar bol. Geziden telefonlar ve fotoğraf makinemde toplam bine yakın fotoğraf ile döndüğümüze göre Instagram'da darlarım sizi bol bol. ;) Ama bu yazıları kısa ve pratik tutmalıyım çünkü bir yandan da bambaşka yaza hazırlık koşturmacaları içindeyim. Keyifli bir telaşe var başımda, şikayetçi değilim ama lafı kısa kesmem gerek anlayacağınız. ;)
O yüzden artık 18 Nisan sabahı oldu bile ve biz Roma Termini tren istasyonundayız. İstikamet 10:35 treniyle Floransa. Üç gece orada kalacağız. ilk gittiğimizde tadı damağımızda kalan o açık hava müzesine bu kez doyabilecek miyiz bakalım?
İyi haftalar!
3 yorum:
İmge'cim yıllar ve yıllar sonra bir kez daha senin harika anlatımınla keyifli keyifli Roma'yı gezdim..teşekkür ederim. Yazan ellerine, güzel bakan gözlerine;), sokak sokak yürüyen ayakların(ız)a sağlık :))
Taşınma telaşımız arasında ilgi ile takip ettiğim üç-beş blog içinde bloğunda biraz nefes alıyorum ben de... devamını ilgi ile bekliyorum.
İyi haftalar dilerim, Sevgilerimle..
Geçen sene 2 günlüğüne gitmiştik Roma'ya. Tabii ki bayıldık ve 2 günde görebileceğimiz kadar çok yer gördük ama oğlumun sağlık problemlerinin olduğu bir dönemdi ve orada nüksetmişti. O yüzden çok sevdiğimiz halde biraz üzülerek hatırlıyorum Roma'yı:( Yazısını bile yazamadım. Bir daha sağlıklı günlerde gitmek düşüncesindeyim. Roma hakikaten bambaşka.
Esin,
Çok teşekkürler. Ne güzel bu koşturmaca arasında bir Roma turu attırmışım sana. ;) Ve kolaylıklar diliyorum, taşınma zor iştir bilirim. Ama sonrası pek şükela olur. O günlere odaklan. Güç seninle olsun! ;) Sevgiler.
Sezer Eser Perker,
Aa.. çok harika bir deneyim olmamış. En önemli şey sağlık elbette, bunu hayatın her döneminde çeşitli seviye deneyimleriyle defalarca hatırlıyoruz hepimiz. Umarım oğlun o günden sonra hep çok iyi olmuştur. Ama Roma aklın ve kalbin oğlundayken gezilmiş sayılmaz gerçekten de. Bir tur daha yapmanız lazım artık, ona göre. Hem bu nahoş deneyimi silmek hem de güzel mamalar için ;)
Sevgiler.
Yorum Gönder