Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Uniq Hall'da Tatbikat Sahnesi'nin sahneye koyduğu Tüy Kalemler'i izlemeye gittik. Uzun zamandır aklımda olan bu oyuna üçüncü sıranın ortasından yer bulmanın mutluluğu içinde izledim ve hikayeden müthiş etkilendim. Açıkçası oyuna Erdal Beşikçioğlu'nun yönetip, baş rolünde oynadığı bir klasik gözüyle bakmıştım sadece. Hatta Marquis de Sade'ın yazdığı bir eserin sahnelenmesi diye düşünmüştüm tadı kaçmasın diye hiçbir şey okumadan gittiğimde. Meğer Marquis de Sade'ın kendi yaşam öyküsü çıktı oyun! Üstüne üstlük ben Sade'ı sadece klasik ve cesur bir Fransız yazar olarak bilirken adam aristokrat bir filozof, pornografik bir yazar ve sadizm akımının öncüsü olarak çıktı karşıma. Oysa ki cehalet mutluluktu, değil mi sevgili okur? Şimdi bu bildiklerimle yaşamak çok daha zor olacak çünkü oyunda tanıdığım kadarıyla bu kaçık, özgür ruhlu adamı sevdim bir de ben yahu.
Ömrünün neredeyse yarısını yaptıklarından dolayı hapishanelerde ve akıl hastanelerinde geçiren bir adam Marquis de Sade. Kilise ve iktidar gücüne karşı her fırsatta haykırırcasına söylediklerini günümüz dünyasında bile dile getirmek güç. Din, ahlak, yasalar, kurallar onun için yok hükmünde. Tüm bunları yok sayarak, sadece zevk odaklı ve alabildiğince özgür yaşamak gerektiğine inanıyor. Cinselliğin doğası itibariyle şiddeti de barındırdığını, kişi sadece zevk aldıklarını yapma yoluna giderse eninde sonunda başkasına zarar verme pahasına bunu yapacağını savunuyor. Sadizm fikrinin ortaya çıkış noktası da bu zaten. Kendisi de yanında çalışan uşaklara, hizmetçi kızlara ve pek çok farklı insana taciz, hakaret, zor kullanma, şiddet davalarıyla defalarca gündeme gelmiş bir isim.
Sadizm tarafını savunmuyorum elbette - yani ancak karşısındaki mazoşist ise bir sadiste mutluluklar dileyebilirim. Ama Sade'ın sapkınlık anlamında din adamlarının da akıl hastanesinde yatan kendisinden hiç aşağı kalır yanı olmadığını kanıtlarcasına meydan okumalarına bayıldım. O noktada feci haklı bana göre!
Tabi dönem Fransız İhtilali'nin hemen sonrası olsa da özgürlük çanları Sade için de çalacak seviyede değil ne yazık ki. Kaldığı akıl hastanesindeki hücresinde elinden kalemleri, kağıtları, tüm eşyaları alınsa da zihnindekileri orada ayarladığı birileri aracılığıyla aktarmaya devam eden Sade'ı korkunç bir son bekliyor. Dilini kestiklerinde dışkısıyla duvarlara yazmayı sürdüren Sade'ın yazı yazmaya devam edebilecek tüm uzuvlarının yok edilmesiyle bile aklından geçenlere yeterince engel olamayacağını düşünen din adamları da akıllarından geçirdikleri ve uyguladıklarıyla sadizm alanında bambaşka bir çığır açıyorlar, sadizmin de tadını kaçırıyorlar! (Internet araştırmalarım sonucunda böyle bir sona rastlamadım Sade'ın yaşamıyla ilgili, umarım da doğru değildir başına gelenler. Bilgisi olan varsa duymak isterim.)
Doug Wright'ın yazdığı bu nefis oyunda Erdal Beşikçioğlu, hem yönetmen hem oyuncu olarak yine harikalar yaratmış. Oyunda da var olan bir sözden yola çıkarak "gerçek sanatçının asıl zor zamanlarda var olabildiğini" kanıtlayan isimlerden biri o. "İyi ki var" listemizin en başlarında yer alıyor tabi ki. Melisa Şenolsun ve Saygın Soysal'ın oyunculuklarını da çok beğendim bu arada. Mutlaka izlemelisiniz.
Şimdiden iyi seyirler.
PS: İdefix listeme hemen bir Marquis de Sade kitabı eklemiş olsam da "Sadist" olmadığımı itinayla duyururum. ;)