Kitapların ve blogların okunmadığı zamanlarda yaşıyoruz ama ben her ikisinden de kopamıyorum doğrusu. Kitap okuma hızım ve konsantrasyonum oldukça düşük bu sezon, ama zaten bu sezon her anlamda biraz düşük tempolu açıldı benim için. Blog yazmayı da eskisi kadar sıklıkla yapamıyorum. Hatta tamamen sosyal medya hesaplarına mı dönsem diye düşünüyorum ama sonra kendime kişisel arşiv oluşturduğumu ve bunu da en iyi burada yapabileceğimi hatırlatıyorum. O yüzden bu aralar böyle, ama illa ki devam anlayacağınız. ;)
Geldiğimden beri okuduğum iki kitaptan birinden bahsedeceğim size bu yazıda. Murathan Mungan'ı çok severim ve çok da ara vermiştim. O yüzden mitolojik bir masal tadındaki Şairin Romanı ile keyifli bir dönüş yaptım diyebilirim. 15 yılda yazıldığını öğrendiğimde Murathan Mungan'a bir kez daha saygı duydum. Bu ne müthiş bir özen, ne güzel bir değer vermedir edebiyata. Sanat alanında bile birçoklarının işini layıkıyla yapmadığı, tribünlere oynadığı ve had safhada riyakar yaşadığı bir dönemde özü sözü birliğiyle, duruşuyla, ortaya çıkardıklarıyla ne değerli bir insan. İyi ki var, dediklerimden. Düzenli okuru olduğum için kendimi çok şanslı ve mutlu hissediyorum.
Kısaca konudan bahsedeyim... Adı Yerküre olan gezegenin en büyük kara parçası Anakara'nın her yerinden Odragend'e, 13 Dolunaylı Yıl Şenlikleri'ne katılmak üzere yola çıkan gezginlerin, şairlerin, bilgelerin, filozofların, ustaların ve çıraklarının, şairlerin katili ve onun izini süren bir polisin ve daha pek çoklarının hikayesi var bu romanda. Her bir karakterin hikayesi içinize işleyecek ve her ne kadar kendi masalsı dünyalarında olsalar da sanki aramızdalarmış gibi düşüneceksiniz. Bendag, Mootah ve çırakları Zeey ve Tagan'ın yolculukları, Agabu ve Serhenas'ın arasında geçenler, o büyük gizemin ortaya çıkış şekli unutulmayacaklarım arasında yerini aldı bile. (Hep karar verir ve yapamam ikinci tur okumaları ama yine de yazayım) belki yıllar sonra yeniden okurum bu romanı aynı -hatta daha büyük bir- zevkle.
Alıntılar
* "Şiir de çömlek de topraktan yapılmıştır. Sonradan ateşle, suyla, havayla beslenmişlerdir. Ve de sınanmışlardır. Çöken uygarlıklardan her zaman iki şey kalır geriye: şiir ve çömlek. yerkürenin en eski tanıkları."
* "Doğada sözcük yoktur, ama doğada şiir vardır. İnsan doğada olmayan bir şeyin yardımıyla doğada olan bir şeyi yeniden yapar. Doğanın şiirini yazmaya çalışan şair bunu sözcüklere ve kendi diline çevirir.Şiirin kendisi bir çeviridir."
* "Onun yaşındaki bir şairin en çok gereksindiği şeye, belirsizliğin bilgeliğine sahip değildi. Hayatı öylesine çiğ bir ışıkta görüyor, onu kavramak için öyle katı sözcükler kullanıyordu ki şiirin ana kapısının ona hiç açılmayacağı ta başından belliydi. Üstelik yazık ki o kendi sığlığını yaşama özgü yalınlık, sadelik, doğallık sanıyordu."
* "O her zaman yalnızlığını her şeyin üstünde tutmayı bildi; yalnızlığın öğrettiklerinin insanların öğrettiklerinden fazla olduğuna inandı."
* "...kadınları boşuna sevmediğini düşündü. Kadınlar, insanın kalbine dokunmaktan korkmuyorlardı."
* "Düşmanını en az kendin kadar tanıyacak ve düşmanının seni en az kendisi kadar tanıdığını sanmasını sağlayacaksın. Hep bir adım önce olmalısın. Yalnızca hamlede değil, sezgide de.."
* "Kendi boşluğunuzla yüzleşmeden varlığınızı dolduramazsınız. Şiir bizim kendimiz olmaya açılan kapımızdır. Ama bazen kendi kapımızı yüzümüze kapatırız. Kim olursanız, ne olursanız, nasıl olursanız olun, ama kendinize girip çıktığınız bir kapınız olsun çocuklar. Az olun, ama hakiki olun! Bir gün kendi kapınızı çalacak yüzünüz olsun!"
Her satırından bilgelik akan bu felsefi masalı tadını çıkara çıkara okumanızı öneririm.
* "Doğada sözcük yoktur, ama doğada şiir vardır. İnsan doğada olmayan bir şeyin yardımıyla doğada olan bir şeyi yeniden yapar. Doğanın şiirini yazmaya çalışan şair bunu sözcüklere ve kendi diline çevirir.Şiirin kendisi bir çeviridir."
* "Onun yaşındaki bir şairin en çok gereksindiği şeye, belirsizliğin bilgeliğine sahip değildi. Hayatı öylesine çiğ bir ışıkta görüyor, onu kavramak için öyle katı sözcükler kullanıyordu ki şiirin ana kapısının ona hiç açılmayacağı ta başından belliydi. Üstelik yazık ki o kendi sığlığını yaşama özgü yalınlık, sadelik, doğallık sanıyordu."
* "O her zaman yalnızlığını her şeyin üstünde tutmayı bildi; yalnızlığın öğrettiklerinin insanların öğrettiklerinden fazla olduğuna inandı."
* "...kadınları boşuna sevmediğini düşündü. Kadınlar, insanın kalbine dokunmaktan korkmuyorlardı."
* "Düşmanını en az kendin kadar tanıyacak ve düşmanının seni en az kendisi kadar tanıdığını sanmasını sağlayacaksın. Hep bir adım önce olmalısın. Yalnızca hamlede değil, sezgide de.."
* "Kendi boşluğunuzla yüzleşmeden varlığınızı dolduramazsınız. Şiir bizim kendimiz olmaya açılan kapımızdır. Ama bazen kendi kapımızı yüzümüze kapatırız. Kim olursanız, ne olursanız, nasıl olursanız olun, ama kendinize girip çıktığınız bir kapınız olsun çocuklar. Az olun, ama hakiki olun! Bir gün kendi kapınızı çalacak yüzünüz olsun!"
Her satırından bilgelik akan bu felsefi masalı tadını çıkara çıkara okumanızı öneririm.
1 yorum:
Blogu bırakma. Bırakmayalım.
Bu kitap da aklımda olsun. Çünkü bu ara bir Murathan Mungan kitabı almak istiyordum. Bak halâ okuyanlar ve faydalananlar var:)
Yorum Gönder