Wadi Rum

Eveet, sonunda bir hayali daha gerçekleştirme zamanı. Kapanışı Wadi Rum ile yapıyoruz. Ya da başka bir deyişle Mars'a iniş yaptık, dostlar! ;)

Çölde bir gece geçirecek olma fikri beni çok heyecanlandırıyordu. Hem de Martian tent olarak adlandırılan şu yuvarlak şeffaf çadırlarda kalacak olmak, terasında şarabımı yudumlayarak yıldızları izlemek hayallerimin baş köşesindeydi. Ama ne demişler hayal kurmazsan hayal kırıklığı da yaşamazsın. ;P Yani tam olarak öyle değil ama şöyle ki çölde konakladığımız hiçbir yerde alkol satışı yapılmıyormuş meğer. Bunu bilerek yanımızda bir şişe şarap götürüp odamızda içebilirmişiz, onda bir sorun yokmuş, ama biz bunu bilmediğimiz için doğal olarak hayalimin bir kısmı tam bu noktada yok oldu. İkinci kısmı da bulutlu bir geceye denk geldiğimiz için hiç yıldız göremediğimiz zaman yok oldu. Üçüncü kısmı da Araplardaki çöl gecesi anlayışının yüksek sesli Arap müziği eşliğinde kuzu çevirmek, üstüne halay benzeri danslar falan yaparak restoranda bizlere "gece eğlencesi" sunmak olduğunu görünce -ki benzerini günübirlik Dubai çöl gecesinde görmüştüm- çölde sessiz, sakin, romantik bir gece hayallerimden vazgeçtim. O zaman gündüzünün ihtişamına odaklanalım, ama önce size kaldığımız yerleri göstereyim. 



Biz Sun City Camp'te kaldık ve bence turun en ortalama tesisiydi. Ama sanırım çöldeki genel standartlar bu seviyelerdeymiş, zira hepsinin değerlendirmeleri az çok aynı yerlerde.

Wadi Rum müthiş etkileyici doğası olan bir yer. Sadece dümdüz çöl değil, üzerinde 1750 metreye kadar ulaşan değişik yüksekliklerde bir sürü kayalık tepelerin ve kanyonların ve farklı farklı oluşumların bulunduğu dev bir coğrafya. Üç saat boyunca bizi 4x4'lerle gezdireceklerini öğrendiğimizde bir çölde nasıl 3 saat geçirilir ki diye düşünmüştük ama geçiriliyormuş, çünkü o taşlar, kayalar bir tarih ve bir sürü hikaye barındırıyormuş. 

Önünde durduğumuz oluşum 7 Pillars olarak adlandırılıyor.

Burası bir zamanlar İpek Yolu üzerinde olduğu için ticaret kervanlarının bıraktığı işaretlere ve çizimlere de rastlıyorsunuz o kayaların üzerinde. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu bölge birçok filme de ev sahipliği yapmış. Dune, The Martian, Star Wars'ın bazı bölümleri ve Arabistanlı Lawrence bunlar arasında en bilinenleri diyebiliriz. Kızıl kumlardan oluşan bir çöl olarak bilinse de sarıdan pembeye, turuncudan kızıla her renk kumun olduğu müthiş etkileyici bir yer burası. Ve o kumlara ayak basmadan, kum tepelerine çıkıp aşağılara yuvarlanmadan, saçlarımızın üstümüzün başımızın kumlar içinde kalmasına izin vermeden buradan dönmek de olmazdı elbette. Parmak arası terlik ve yıkanabilir outdoor sandaletler burası için en uygun seçimler o yüzden. Giysilerinizi de her yerinizin kuma bulanacağını düşünerek seçin derim. ;)


Ve son olarak tabi ki günbatımı izlemeden çadırımıza dönmek olmaz. Burada da efsane renkler oluşuyor günbatımında. Naneli çay eşliğinde o renklerin büyüsüne kapılıp gitmek, burada curcunaya girmeden önceki tadı damağınızda kalacak türden müthiş kapanış aktivitesi olarak aklınızda yer edecek. Başlangıcında fotoğrafımızı çekip sonrasını seyre daldık biz.


Ertesi gün çölün o muhteşem sessizliğinde uyanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra Akabe'den dönüş uçuşu olmadığı için yeniden Amman'a uzun bir yolumuz vardı. Biz de sabaha karşı 2 uçağına alarak bir gün de Ma'in Hot Springs termal otelde konaklamayı tercih ettik. Yani konaklama derken uçağa kadar termalde zaman geçirme manasında. Burası da gerçekten olağanüstü bir yerdi. Çölde vaha misali bomboz dağların arasında kıvrıla kıvrıla yol alırken bir anda termal bir şelale ve havuzlar ve ağaçlarla dolu bir cennete düştük adeta. Tozumuzu toprağımızı atmak için çok güzel bir seçim oldu. Havaalanına da bir saat uzaklıkta olması gece 11'e kadar hem dinlenmemize hem de leziz Ürdün şarapları eşliğinde güzel bir akşam yemeği yedikten sonra dönüş yolculuğuna çıkmamıza fırsat tanıdı. 

Sonuç olarak Ürdün benim ruhumda bin bir gece masallarından çıkmışım gibi bir etki yarattı. Her köşesini, doğasını, insanlarını, mutfağını ve sürprizlerini çok sevdim. Para biriminin pound ile yarışı bile kazanmış seviyede olması dışında bir sorun yoktu diyebilirim. :) Merak eden herkese çok önereceğim bir destinasyon olacak burası. 

Artık önümüzdeki destinasyon belli tabi. Haziran'ın ortasına geldiğimize göre Kaş'a göçsek iyi olacak değil mi? Ama bakalım, bu yıl belki arada başka sürpriz rotalarımız da olur, kim bilir. Sağlık olsun, ağız tadı olsun, gerisini hallederiz. 

İyi hafta sonları!

4 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

Pandemi öncesi bizde buraya plan yapıyorduk, sonra kaldı öylece. Ama merak ettiğim ülkelerden biri.

buraneros dedi ki...

Yazıyı okurken, özellikle çölde konaklama kısmında, çok severek okuduğum başlangıcında İstanbul da olan ve çoğunlukla o coğrafyada geçen bir roman geldi hep aklıma, hani okunmadıysa ve ilgi çekerse diye... şöylece bırakıyorum: Pusula-Mathias Enard.

Imge dedi ki...

Buket,
Bizim de pandemi öncesi planlanıp, hatta kaporaları verilip iptal edilen iki gezimiz Mardin ve Ürdün’dü. İkisini de açılır açılmaz gerçekleştirdik, çok şükür. Hadi siz de planlamaya başlayın bir an önce, Ekim-Kasım dönemi de şahane olur �� Sevgiler.

Buraneros,
İlgimi çekti ve Kitapyurdu listeme ekledim bile bir sonraki kitap alışverişi için. ☺️��

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

En baştan başlayıp keyifle okudum sevgili İmge. Parasının değeri can sıkıcı ancak Ürdün gerçekten merak edilen bir yer. Ne iyi yapmışsınız. Yazının başında verdiğin tüyolar da çok faydalı. Gider miyiz, gidersek ne zaman olur bilemem ama olası durumda o kendine özel planlama aklımda olacak.
Güzel bir yaz diliyorum, kocaman sevgiler benden sana...