Yaklaşık iki yıl boyunca oynayan Ali Poyrazoğlu oyununa ancak bugün gidebildim.. Zaman bulamama, bilet bulamama falan değildi bu kadar geç gitmiş olma sebebim, Ali Poyrazoğlu’ndan çok da hoşlanmadığımı düşünüyordum.. Ama henüz hiçbir oyununu izlememiş olmama rağmen.. Neden bu kadar önyargılıymışım anlamadım.. Galiba onunla ilgili tek aklımda kalanlar yıllar önce televizyonlarda izlediğimiz o “kırmızı çilli küçük oğlan çocuğu” karakteri, filmlerdeki pek de sevimli olmayan rolleriydi.. Arada bir televizyondaki sohbet programlarında konuşmalarını dinleyip, ne kadar keyifli sohbeti olduğunu, nasıl kültürlü ve doğru yönde sivri tavırlı olduğunu görsem de, bazı köşe yazılarını okuduğumda çok keyif alsam da yine de “ben Ali Poyrazoğlu’nun tiyatrosuna gitmesem de olur, çünkü hoşlanmıyorum ondan” diyip durdum.. Önyargılı olmanın nasıl kötü bir şey olduğuna en güzel örnekmiş meğer.. Aranızda benim gibi düşünenler varsa önce onlara, sonra da herkese onu sahnede görmenizi tavsiye ediyorum..
Bir insan üç saat boyunca bu kadar mı güldürür (ve gerçekten de düşündürerek güldürür).. Oyun açık artırma havasında geçiyor.. Tiyatroyla ilgili anılarını açık artırmaya çıkarıyor Ali Poyrazoğlu.. Bir bakıyorsunuz eskiden kalma bir daktilo, bir bakıyorsunuz İsmet Ay’ın makyaj çantası, bir bakıyorsunuz Anıtkabir Ziyaret Defteri’nin (koptuk gülmekten..:) ) bir kopyasını açık artırmaya çıkarıyor.. Bu objelerin hepsiyle ilgili öyle hikâyeleri ve hatıraları var ki, bazen gözünüzden yaşlar geliyor, bazen de anlattıkları içinize işliyor…Yeşil Kabare’de geçirdiği yıllar boyu Müjdat Gezen’den Sezen Aksu’ya, Uğur Yücel’den Zeki Müren’e kadar bir dolu sanatçıya paylaştığı anıları.. İsmet Ay’la Atina turnesi… Erol Simavi’nin muhteşem hediyesi… Çocukluk düşleri, düşünün peşinden koşması, bizi de farklı düş dünyalarına sürüklemesi.. Ve oyundaki Atatürk’ün izleri!!!
Eminim ki oyunda geçen şu bölümü çeşitli yazılarda ve dolaşan maillerde görmüşsünüzdür.. Ama ben bir kere daha bahsetmek istiyorum.. Ali Poyrazoğlu insanların nasıl kişiler olduğunu anlamanın aslında çok kolay olduğunu söylüyor. Nasıl ki bir banknotu ışığa tuttuğunuzda, eğer Atatürk resmini göremiyorsanız, paranın sahte olduğunu anlayıp çöpe atarsanız, insanlara da aynısını uygulamanız gerekir diyor. Kişinin içinden Atatürk geçip geçmediğini görmek için onu “ışığa” tutun; eğer içinden Atatürk geçmiyorsa, atın çöpe gitsin mesajını veriyor.. Atatürk ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında sanata duyulan saygı ile günümüzdeki ortamı da karşılaştırıyor… Ve en önemli mesajlardan biri daha ortaya çıkıyor: Yaşam tarzlarınıza sahip çıkın!!!
Bu arada genç oyuncuların hepsi Fransa’nın en büyük sirk sanatları eğitmeni Dominique Denis tarafından çalıştırılmış… Onların da son derece başarılı cambazlıklar (!) yaptıklarını belirtmem lazım..
Oyunun en sonunda açık artırmaya çıkarılan şey ise sahne tozu!! Evet, doğru duydunuz, sahne tozunu açık artırmaya çıkarıyor Ali Poyrazoğlu… Sahne tozunu “Helal Olsun Sizlere” diye üzerimize üflerken (resimde görüldüğü gibi) herkesin içinden aynı şey geçmiştir diye düşünüyorum: Helal Olsun Sana Ali Poyrazoğlu! Binlerce kez teşekkürler bize yaşattığın bu keyifli saatler için..
Yeni başlamış olan Tak Tak Takıntı oyununa en kısa zamanda bilet alacağım, ama izleyemediğim iki tane daha muhteşem oyunu için ne yapsam diye düşünüyorum.. Ödünç Yaşamlar ve Kobay’ı da çok fazla duymuş ama gitmemiştim… Acaba bizlere acıyıp da, tıpkı bu oyunu gibi birkaç temsil de olsa, yeni sezonda o eski oyunlarını da oynar mı? Bu kez kaçırmayacağıma kesinlikle eminim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder