Kuzguncuk iskelesinin hemen yanında salaş bir balıkçı bulunur..O salaş balıkçıyı dışarıdan bakınca çoğunuz bir şeye benzetemeyecektir.. Oysa bilenler bilir..İsmet Baba’ya neredeyse saat 19:00’dan sonra gittiğinizde yer bile bulamazsınız.. Rakı balık denilince aklıma ilk gelen yerlerden biri burası.. Eğer toplu halde gidiyorsanız ve gecikme ihtimaliniz varsa, mutlaka bir arkadaşınız önden gitsin ki deniz kenarındaki masalardan biri sizin olsun.. Ya da işinizi sağlama alıp rezervasyon yaptırın en iyisi.. İşte o zaman gerçekten çok daha keyifli bir balık sofrası olacaktır. Önünüzde Boğaz Köprüsü, yanınızdaki pencereden hemen aşağıya bakınca kıpır kıpır kıpırdanan deniz, önünüzde taptaze peynir, roka salatası, mevsim salatası, mezeler ve rakınız..Hele bir de mehtap falan varsa oradan kalkabilene aşkolsun!
Duvarlarda hani şu meşhur ‘Paşa Dede’ resimleri vardır ya, işte onlar asılı.. Bu resimlerden de anlıyorsunuz ki, bu mekan çok uzun yıllardır bu iskeleye demirli kalmış ve hala da dimdik ayakta duruyor.. Burada öyle kulaklarınızı tırmalayan türden bir müzik, ensenizde zurna çalarak bahşiş bekleyen çalgıcılar ve detone bir fasıl heyeti falan yok.. Çok hafif bir Türk sanat müziği geliyor fonda bir yerlerden.. Mekanın o kadar nostaljik bir havası var ki o duyduğunuz müzik de mutlaka gramofondaki bir plaktan geliyordur diye düşünüyorsunuz...Herkes birbirinin dediğini duyabiliyor.. Zaten öyle olması gerekiyor, çünkü burası tam bir sohbet mekanı..
Saat 12’ye doğru ışıklar söner ve mum ışığında kalan masalar da yavaş yavaş boşalmaya başlar.. Sıra geldi hesapları ödemeye..Dediğim gibi burası nostaljik bir mekan.. O yüzden teknoloji ürünlerinden olan kredi kartlarının da burada işi yok.. Yani bir zahmet pamuk eller cebe!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder