Hafta sonu izlediğim iki filmden kısaca bahsedeyim sizlere. Hep de “
kısaca” diye başlarım ya, neyse!

İlki
Gabriel Garcia Marquez’in 1985’te yayımlanan
“Kolera Günlerinde Aşk” adlı romanının sinema uyarlamasıydı. Filmde 1900lü yılların başlarında yaşanan sıra dışı bir aşk hikayesi anlatılıyor. Bir tür aşk triosu da diyebiliriz aslında. Aşık olduğunuz kişiyle kavuşmak için
51 yıl bekleyebilir misiniz? (Tamam, biliyorum cevabınızı aslında… Hatta bugünlerde 51 gün bekleyene
Mecnun muamelesi yaparlar herhalde!) İşte
Javier Bardem’in canlandırdığı
Florentino Ariza Fermina’sını tam 51 yıl bekliyor. Kitabını üniversite yıllarımda okumuştum. Filme uyarlanmasının çok zor olduğunu düşündüğüm o kitabın filmi olarak baktığımda çok da kötü olmadığını söyleyebilirim. (Ne var ki? Körkütük aşık bir tip, bir güzel kadın, bir de onun soylu kocasını koy, iş bitsin demeyin! Kitapta o aşkı ve ıstıraplarını sayfalarca yaşıyorsunuz, 2 saatte ne kadarını yaşayabilirsiniz?) Bu arada
Shakira da film için 3 şarkı hazırlamış. Filmin çekimlerinin büyük kısmı
Kolombiya'nın duvarlar arasındaki tarihi kenti
Cartegena'da, bir kısmı ise
Brezilya'da yapılmış. Ben romanından sonra merakımdan izledim, sıkılmadan ve hatta hoşuma giderek izledim, ama buradan herkese “mutlaka görün” diyebileceğim kategoride bir film de olmadığını düşünüyorum.

İkinci film ise
No Country For Old Men. “
İhtiyarlara Yer Yok” diye çevrilmiş. 2008 Oscar’larının
En İyi Film, En İyi Yönetmen (
Coen Kardeşler),
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (
Javier Bardem) ve
En İyi Uyarlama Senaryo ödüllerini silip süpürmüş bu filmi sinemaya geldiğinde kaçırmıştık. Hafta sonu DVD keyfimize bunu da ekleyelim dedik. Size anladıklarımı söyleyeyim hemen: Bir uyuşturucu çetesi var, bunun başında bizim LPG’li sapık (:) ), psikopat, katil
Anton (
Javier Bardem) karakteri var ve bir de tesadüfen bu uyuşturucu pazarlığının ortasına düşüp içinde 2 milyon dolar olan çantayı kapıp sıvışma derdinde olan bir adam var. Anladıklarım bu kadar!! Ama anlayamadığım bir nokta da var: bu filmin neden bu kadar olay olduğu ve Oscar aldığı! (Bir bildikleri vardır ki Oscar almış herhalde, film eleştirmeniyim ya sanki!! Her şeye de maydanozum! Filmi anlamadım de bitsin!) Çok sıkılarak izledim ve hatta canım sapığım
Anton’cum çantayı kapıp, son katliamını da yapınca uyuyakalmışım.

Ama bu iki film sonrasında şuna karar verdim: Ben galiba
Javier Bardem’e daha bir bayılıyorum artık! :) Benim
Çirkin Kral’ım ilan ettim kendisini! (Daha yakışıklı olanını merak edenleriniz için bkz:
Ralph Fiennes)
İçimdeki Deniz’de ilk kez izlemiştim. Filmi de oyunculuğunu da çok beğenmiştim. Sonra
Goya’nın Hayaletleri’ndeki o korkunç tiplemeyi de çok başarılı oynadığını düşünmüştüm. Üstte bahsettiğim filmlerde de en öne çıkan ismin
Javier Bardem olduğunu düşünüyorum. Hatta
Anton karakteri ile yeni-nesil bir psikopat örneğini zihnimize yerleştirip, içimizi ürperttiği için de sevgilerimi gönderiyorum!! Neyse canım, psikopat msikopat, yeni filmlerini dört gözle bekliyorum artık, haberi olsun! :)
(Çok kısa yazdım, değil mi? :) )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder