Yerim Senin Özgürlüğünü!!

Belli kalıplar içinde yaşayan kişilerin hayatlarının daha özgür olduklarını düşündünüz mü hiç? Özgür derken, “kim ne der?” diye düşünmek zorunda kalmadan, toplumun yarattığı psikolojik baskıdan uzak yaşamalarından bahsediyorum.

Örneğin, 20’li yaşlarındaki bir genç kız “Ayy, evlenip yuva kurmak istiyorum, sonra da boy boy çocuk yapacağım” diyorsa, çok normal karşılanır. Hatta içten içe takdir de edilir. Tam kocasını mutlu edecek, evini çekip çevirecek, iyi bir anne olacak, “kadınlığı iyi” (ne demekse!) bir kadın diye… Ama Evlilik bana göre değil,” diyen herhangi yaştaki ve konumdaki bir kadın, fikrini diğeri kadar özgürce söyleyebilir (ya da yaşayabilir) mi sizce? Söylediğini düşünelim, gelecek olası yorumlar: “Onla bunla gez gez, nereye kadar!!” ya da “Evde kaldı bu kız!” ya da “Yok hayatım, yazık zayi oldu güzelim kız çalışmaktan, o da evlenseydi de yuvasının yolunu bilseydi keşke! Vah vah!” Aslında evlenmemeyi tercih eden de en az evlenip boy boy çocuk yapan kadar mutlu olabilir, ama anlayan nerde!

Ya da örneğin beni de ilgilendiren bir örnek vereyim. Sabah 9 akşam 6 işlerinde çalışmayı normal kabul ederiz. Öyle freelance, home-office, part-time işlerden anlamayız biz! Eğer iyi bir üniversiteden ve iyi bir bölümünden mezun olduysanız, yandınız!! Yapmanız gereken işler bellidir! Siz freelance çevirmenlik/reklâm satış/editör yardımcılığı, vs yapıyorum,” dediğinizde insanlar anlamaz gözlerle yüzünüze bakıp, içlerinden “Yazık valla, Türkiye’nin durumu bu işte, iyi üniversitelerden mezun pırıl pırıl insanların düştükleri duruma bak!” falan diye geçirirler. Aslında gününüzün en büyük bölümünü geçirdiğiniz işinizden maksimum keyif almak için çok sevdiğiniz bir işi en sevdiğiniz esnek saat sistemiyle yapıyorsunuzdur, ama nafile! “Diğerlerinin (The Others :) )” çizdiği kalıba uyamadınız maalesef! Ve hatta acıklı durumlara düştünüz, haberiniz olsun!

Bu özel hayata rahatsız edici müdahale örneklerinden onlarca ve hatta yüzlerce bulabilirim. Aklıma gelen birkaçı aşağıda:

İlişkiler konusuna bakalım: Uzatmalı sevgililer artık bir söz/nişan falan yapmayacaklar mı? Nişanlılık uzun sürdü, evlilik ne zaman? Kaç yıldır evlisiniz, çocuk ne zaman? Kocan yılın altı ayını yurtdışında mı geçiriyor? (İç ses: Öyle evlilik mi olur, ayol!) İkinci çocuk ne zaman? Sizin çocuklar da 30’una yaklaştılar artık, ne zaman evlendireceksiniz onları?!!! (Yaaa.. Bir süre sonra biter sanmıştınız, değil mi? Star Wars’ın Episode’ları biter ama bu yorumlar bitmez!)

İş güç konularına gelelim: Bankacılık yerine moda editörlüğünü mü tercih ettin? (iç ses: Saaalaak, saalaak!) Ressam mı olacaksın, görmüyor musun Türkiye’de sanatçıların durumunu? Evden mi çalışıyorsun, sigortalı bir iş bulsaydın olmaz mıydı? Üniversitede sanat tarihi mi okudun? Hımm, güzelmiş… (iç ses: mühendislik bölümlerini falan kazanamadı herhalde, yazık…)

Giyim& Kuşam: Fazla mini değil mi? Göğüs ayrımı görünmese daha iyi olacak. Çok mu dar? Makyajın ağır olmuş! Bu ayakkabı bu çantayla oldu mu? Bu elbiseyle oraya gidilmez! Maskeli baloya mı gidiyoruz?!

Hobiler/Eğlence: Afrika’ya mı gidiyorsunuz, ne işiniz var yamyamların arasında?! Rafting/Yamaç Paraşütü, vs mi yapıyorsun, evli barklı adamsın, karını ve çocuklarını düşün! (sanki cenge gidiyor) :) Çok içki içiyorsun? Sigaranın zararlı olduğunu bilmiyor musun? (Hadi ya! Dur, hemen bırakayım o zaman!) Kemer’den ne anlıyorsun bilmem, var mı Bodrum gibisi? Ayy, eve köpek mi alacaksın? Evde köpek bakmak çok zor, kedi al en iyisi! (Sağ olsun, kediye onay geldi en azından, ama bir sorun var: Belki ben kedileri yalnızca uzaktan sevebiliyorum!)

Hepsi de aslında ne kadar kişiye özel alanlar değil mi? Az çok böyle bir çevre içinde yaşadığınızı düşününce İMDAAAATTT diye bağırmak gelmiyor mu içinizden? Aslında bu soruların hepsinin tek bir yanıtı var: SANA NE! Ama arsız bir tip değilseniz ve terbiyeniz müsaade etmiyorsa (yani salon kadını çizginizi bozmak istemiyorsanız :) ), yüzünüze sahte bir gülücük yerleştirip, hepsine “İnşallah, maşallah, hayırlısı olsun bakalım,” falan gibi oyalama ve baygınlık ifadeleriyle cevap veriyorsunuz. Çok sıkıcı değil mi? Ve işin kötüsü belli bir zaman limiti de yok! Hani 40’ında bitecek bu eziyet deseler, “Ha gayret, 10 yıl kaldı” diyeceksiniz, ama ufukta bir umut ışığı da yok.

Kıssadan hisse: Aman ha, normal olmaya çalışın, yoksa yanarsınız!

Hiç yorum yok: