
Kitabın konusu şöyle: Lösemi hastası bir çocuğu olan Fitzgerald ailesi, bu çocuklarını kurtarabilmek adına onunla tam doku uyumu olan "özel üretim" bir bebek daha yapmaya karar verirler. Anna, böylece ortaya çıkar ve 13 yaşına dek ablasına defalarca kan ve ilik verir, sayısız iğne vurulur, bir dolu operasyon geçirir. O ana kadar bu rolünü hiç sorgulamaz. Annesi ve babası da onu ve sorunlu ağabeyi Jesse'i ikinci plana atmış, maddi ve manevi tüm enerjilerini lösemi hastası olan Kate'e vermişlerdir. Anna, bir avukat tutarak ailesine karşı dava açar. Artık bedeninin üzerinde kullanım hakkını elde etmek istemektedir.
Sizce kim haklı? Sırf lösemi hastası çocuklarını kurtarmak için "özel üretim" bir bebek doğuran, bu çocuğun bedeninden sürekli bir şeyler talep eden, diğer çocuklarına yeterince ilgi gösteremeyip lösemili kızlarını dünyanın merkezine yerleştiren Sara ve Brian çifti mi? Yoksa 13 yaşına kadar hasta olmadığı halde sayısız operasyon geçiren, evde görünmez olduğunu düşünen, sürekli Kate'in yedeği muamelesi gördüğü için o ortamda sıkışıp kalan ve her zaman bir kurtarıcı olması beklenen 13 yaşındaki Anna mı? İşte davanın tarafları bunlar!
Kitabın sonu ise çok sarsıcı ve üzücü bir şekilde bitiyor! Öyle böyle değil! Birkaç gün kendinize gelemeyebilirsiniz. Kitabın içinde bir yerde şöyle bir atasözünün bahsi geçiyordu: "Tanrı'yı güldürmek istiyorsanız, ona planlarınızdan bahsedin!" Bu atasözünün kitabın sonu için de uygun olduğunu düşünüyorum!
Kız Kardeşim İçin adlı romanı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Bu arada benden duymuş olun: kitabın filmi de 2009'da gösterime girecekmiş ve Cameron Diaz anneyi (Sara) ve Alec Baldwin ise Anna'nın avukatı Campbell'i canlandıracakmış!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder