Dün spordan çıktıktan sonra eşimle "Devrim Arabaları" filmini izlemek üzere Kanyon'da buluştuk. Filme geçmeden önce Kanyon'un koridorlarının bölüm bölüm camlarla kapatılmış olmasına bayıldım diyebilirim. O anormal esinti ve insanın içine işleyen buz gibi soğuk gitmiş. Artık gerçekten sarınıp sarmalanıp, ayazda gezmiyor, bir alışveriş merkezinin içinde geziyormuşsunuz gibi rahat edebiliyorsunuz.
Her neyse, konumuz Tolga Örnek'in muhteşem filmi Devrim Arabaları. Bence son zamanlarda Türkiye'de sinema adına süper işler yapılıyor. Sizce de öyle değil mi?
Tolga Örnek, bu filmde amacının, “projenin üzerine yapıştırılan ‘başarısız’ damgasını silmek ve gecikmiş bir takdir duygusu yaşatmak” olduğunu söylemiş. Gerçekten de aslında filmde 23 tane Türk mühendisin yaklaşık 4 ay gibi bir sürede inanılmaz bir azim, inanç ve emek sarf ederek ortaya çıkardıkları mucizenin öyküsü anlatılıyor. Ne yazık ki, çok basit bir ihmal yüzünden de devletin içindeki ve medyadaki "köstekçilerin" eline koz geçmiş oluyor ve bu muhteşem mucize yalnızca gerçekleştirildiği haliyle kalakalıyor. Bu arada filmde halkın güvensizlik ve inançsızlık duygusu (ve bunun nasıl el birliği ile yaratıldığı), devletin içindeki köstekçilerin kendi çıkarları adına gelişim ve ilerlemeye nasıl engel oldukları, ama idealist ve inançlı bir ekibin birlik olarak çalıştıklarında nasıl bir başarıya ulaşabilecekleri çok güzel bir şekilde aktarılmış.
Aslında azimli ve inançlı bir çalışma sonrasında neler yapılabileceğini gösteren bir film olmasına karşın benim aklımda kalan cümle maalesef başlıktaki umutsuz ve olumsuz cümle oldu. Muhteşem bir oyunculuk sergileyen Selçuk Yöntem'in 24 yaşındaki şevkli ve çömez mühendis Necip'e söylediği "Türkiye'de Hiçbir Başarı Cezasız Kalmaz, Evlat!" cümlesi...
Oyuncuların hepsi birbirinden muhteşemdi bu arada. Zaten ağırlıklı olarak usta tiyatroculardan oluşan harika bir kadro vardı. Haluk Bilginer (rolü kısacık da olsa o bir Haluk Bilginer!), Taner Birsel, Uğur Polat (pek bi gıcık roldeydi, ama kesinlikle ikinci favorim oldu), Vahide Gördüm, Halit Ergenç, Sait Genay ilk aklıma gelen isimler oluyor.
Necip gibi çiçeği burnunda bir mühendisin şevkli, umut dolu, inançlı ve azimli olması çok doğal! Ama Latif (Selçuk Yöntem) ve Gündüz'e (Taner Birsel) ne dersiniz! Yaşadıkları onca hayal kırıklığı, onca köstek, engel, imkansızlık ve boşa harcanan çabanın sonunda hâlâ bu kadar idealist, inançlı ve ülkesi için bir şeyler yapmak için gözleri parlayan bu başarılı ve her türlü zorluğa göğüs germeye hazır mühendislerin de yalnızca birer film kahramanı olmadıklarını ümit ediyorum.
Gerçi Atatürk'ün isteği üzerine kurulan ve faal bir şekilde işleyen (yaklaşık 130 tane de dünya standartlarında uçak üretmiş) Türkiye'nin ilk ve tek uçak fabrikasının da destek yerine benzeri engellerle karşılaşarak kapatılıp, traktör fabrikasına çevrildiği ülkemizde belki de böyle idealist ve inançlı mühendisler bundan sonra yalnızca filmlerde karşımıza çıkmaya devam edeceklerdir.
"Aferin" delisi olan ve başarının takdir edilmesinin son derece önemli olduğunu düşünen ben, bu filmde bir kat daha fazla üzülmüş olabilirim. Mucize sayılabilecek başarı öyküleri nasıl da takdir görmeden, unutulup gitmişler. Ne kadar yazık!
2 yorum:
Canimcim bir eksikligi gidermek yada katkıda bulunmak adina fikrimi soylemeden gecemeyecegim. Filmdeki ismi ile Gündüz'e *Taner Birsel* biraz haksizlik olmus. Efendi, idealist, lider ama alcakgonullu,yogun is temposuna ragmen ve duzgun aile yasantisi olan modern bir muhendis portresini bu kadar basarili oynayan Taner Birsel bu filmin basarili portresinde bence onemli bir yere sahip. Anlamadigim tek konu ise su.. Filmde cok sık olmasa da belli araliklarla Vahide Gordum ile bakisip huzunlu bir gizli gundemleri varmis imajı cizildi. Ancak bu gizli gundem hic dile getirilmedi. Ozellikle genc muhendisin esinin dogum sahnesinde tavan yapan bu dramanin sebebinin Gunduz bey ve esinin cocugunun olamamasi-yada yogun is hayatinda cocuga yer kalmamasi?-olarak anliyorum sanki..Ama dikkatimi ceken bir dile getirme olmadı...Taner Birsel'i sahsen tebrik etmek istedim.
Valla haklı eleştiriye ne diyebilirim ki, iso'cum.. Gerçekten de en baş role yeterince hakkını vermemişim. Taner Birsel, yani ana motivasyon unsurlarından Gündüz Bey, çok çok başarılıydı!
Ama Vahide Gördüm'le bakışmalarında ben genellikle karısının şu mesajları içeren bakışlar attığını algıladım: "Kendini boşa ve çok yoruyorsun, a benim idealist kocam! Kaç kez de hiçbir karşılık, takdir görmedin, yine de gece gündüz kendini bu kadar harap etmene değer mi, ha?" Bir yandan kocasıyla gurur duyuyor, ama bir yandan da onun kadar şevkli olamayan daha gerçekçi bir bakışla onun için üzülüyor gibi geldi bana.. Tabi, bu bakışmaların hep Necip ve çocuğunun olduğu sahnelerde yaşandığına dikkat ettiysen, o zaman dikkatini tebrik eder ve şahin gözlerinden öperim..:)
Yanlış yakaladıysan da öperim.. Hatta gel salondan yanıma da öpeyim! :)
Yorum Gönder