Kanal turu yaptıran birçok firma bulunuyor. Biz Amsterdam Card ile ücretsiz olarak binebileceğimiz iki firmadan birini seçtik. Hard Rock Cafe'nin hemen önünde Blue Boat Company'ye ait bilet gişesini görebilirsiniz. 75 dakika süren bu turun biletlerini buradan alıyorsunuz. (Kişi başı 12 Euro)
Akşam üzeri 16:30'da başladığımız turumuzda sonlara doğru hava kararmaya başladı. O yüzden yarı aydınlık yarı da ışıklı gece turu yapmış olduk ve ikisinin de çok keyifli olduğunu söyleyebilirim. En alttaki fotoğraf bence bir sanat eseri! (Benim olduğum fotoğraflar dışında tüm fotoğraflar da bana aittir bu arada, tebrik etmek isteyen olursa diye belirtmek istedim..:) )
Amsterdam'a gittiğinizde kanal turunu mutlaka yapmanızı öneriyorum. Kanallar, köprüler, muhteşem mimari, 17. yüzyıldan kalma çatı süslemeleri, "houseboat"lar (yani kanal evleri veya yüzen evler de diyebiliriz), eski liman, vs gibi birçok güzelliği suların üzerinden görmek de ayrı bir keyif...
Arkitera'dan bir alıntı: Kanalların temel görevi, topraklar deniz seviyesinin altında kaldığı için su baskınlarından toprağı korumak. Çünkü yağan yağmurların da denize boşaltılması gerekiyor. Kanallardaki su düzenli olarak denize pompalanıyor, karşılığında oksijenli deniz suyu kanallara boşaltılıyor. Kurak ülkelerin tersine Hollanda’da amaç toprağı kurutmak...
Amsterdam'daki yüzlerce köprü arasında en büyüğü de dokuz adet kemeri olan Magere Brug (yani Skinny Bridge). İşte şehrin en güzel köprülerinden biri olarak ön plana çıkan bu köprünün gece görüntüsü:
Bu arada "houseboat" kavramını daha iyi anlayabilmeniz için aşağıdaki resme bakabilirsiniz. Gördüğünüz üzere bu resim teknede çekilmedi, ama resimlerim arasında arkamda nehrin için sağlı sollu sıralanmış olan kanal evlerini en iyi görebileceğiniz fotoğraf budur. Suyun üzerine kurulmuş karavan tarzında yaşama alanları olan bu evlerin de normal evler gibi her türlü konforu (ısınma, elektrik, su, vs) mevcut. Bu evler konut vergisi ödemek istemeyenlerin tercihiymiş.
Ben binaları ve evlerin içinden görünen dekorasyon detaylarını izlemeye bayılırım. Amsterdam da benim için Prag'dan sonra kafam hep havada gezdiğim yerlerden biri oldu diyebilirim. Bunu yürürken yapmanızı önermiyorum, ama tekne gezisinde mutlaka o binaları ve evlerin içlerini inceleyin. Ben bu şehrin binalarını inanılmaz estetik bulduğum gibi içlerinden görünen o loş aydınlatmalara, şirin kısa dantel perdelere, boydan boya kütüphanelere, duvarlardaki sarı sıcak tonlar üzerine asılmış tablolara veya duvar süslerine de bayıldım. Bu zevkli şehrin zevkli insanlarına hayran olurken aklıma koskoca denizin geçtiği İstanbul Boğazı'ndaki zevksizlikler geldi! Ama hemen kovdum onları aklımdan. Gezilerin en güzel yanı kaçmak ve uzaklaşmak değil mi zaten...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder