Dün akşam Tiyatro Pera tarafından sahnelenen "Rahat Yaşamaya Övgü" adlı kabareyi izledik. Hem de oyunun vokal yönetmenliğini yapan, yıllardır piyano tuşlarında gezinen maharetli parmaklarıyla ve muhteşem sesiyle bizi bir kez daha büyüleyen arkadaşım Ezgi Kasapoğlu'nun davetlisi olarak. (Benim Ezgi'nin sesine olan hayranlığım ta ilkokul yıllarına dayanır. Ama karı-koca ilk büyülenişimiz geçen seneki Pera Piyano Festivali'nde olmuştu. Hatırlamak isteyenler buraya!)
Rahat Yaşamaya Övgü, Bertolt Brecht'in üç oyunundan ve faşizm üzerine yazılarından oluşturulmuş bir oyun. Bu oyunları ve yazıları dilimize uyarlayan ve yöneten isim de Nesrin Kazankaya. Halen İstanbul Devlet Tiyatrosu, Pera Güzel Sanatlar ve Tiyatro Pera’da çalışan sanat yönetmeni, oyuncu, rejisör, yazar, çevirmen ve tiyatro eğitmeni Nesrin Kazankaya'nın Venedik Taciri oyununda gördüğümüz eleştirel tarzını bu oyunda da görmek mümkün.
Bu kabarenin Brecht'in üç oyunundan oluşan bir oyun olduğunu söylemiştim. Bu oyunlar "Schweyk İkinci Dünya Savaşı'nda", "Arturo Ui'nin Önlenebilir Tırmanışı" ve "Üç Kuruşluk Opera" oyunlarıydı. Üç oyunda da temel olarak anlatılan kapitalist sömürü düzeni, faşizmin yükselişini ve bu konuda küçük burjuvanın vurdumduymaz tavrı ve ahlak anlayışıydı.
1930'ların Londra'sı ve Chicago'su ile 1943 yılında Alman işgali altındaki Prag şehrinde geçen bu hikayelerin günümüz dünyasında yaşananlarla olan benzerliğini görünce şaşıracaksınız. Seçimlerde büyük çoğunlukla iktidara gelen Hitler'in tarzı size pek bir tanıdık gelecek! Çete liderlerlerinin ortaya çıkışları, ekonomik bunalım sırasında gangsterlerin ortalıkta cirit atmaları, masum ve zeki insanların kelepçelenip götürülmeleri gibi olayları da pek yadırgamadan izleyeceksiniz, çünkü hiçbiri aslında ilk kez gördüğünüz hikayeler olmayacak! Elini başına koyup, dertli dertli "Aramızdan çıktı bu kanlı kasap, onu biz besledik, bu nasıl hesap?" diye düşünenleri anlayacaksınız. Oyunun sonunda ise Brecht'in şu sözleri aklınıza düşecek: "Kapitalizm çarkı zorbalığa başvurulmazsa dönememektedir. Koşullar ne denli kötüleşirse, akıl da o denli azalır." İster istemez bu vahşi düzenin neresinde olduğunuzu düşüneceksiniz. Vardığınız sonuçlar çok iç açıcı olmayabilir, ama zaten asıl acı veren bakmak değil görmektir, öyle değil mi?
Neyse, sonuç olarak bu güzel oyunda emeği geçen tüm oyunculara, orkestraya, uyarlayan ve yöneten Nesrin Kazankaya'ya ve ekibin kalanına teşekkürlerimizi yollayarak bu yazıyı noktalayalım. Hem oyuncuların hem de orkestranın bir parçası sayılabilecek Ezgi'ye de ayrıca teşekkür ediyorum. (Tahmin edebileceğiniz üzere piyanonun başındaki ve mikrofonun arkasındaki fıstık Ezgi oluyor. :) Süperdin arkadaşım!)
Yalnız salonla ilgili ufak bir eleştiri yapmazsam olmaz. Oyun bittiğinde burnumu ve ayak parmaklarımı hissetmiyordum. Üstüme şal ve İso'cumun montunu örtmeme rağmen bir türlü ısınamadım diyebilirim. İki sıra önümüzde oturan Şener Şen de ikinci yarıyı montunu çıkarmadan izledi. Kürklerine sarınmış ve burnu kızarmış teyzeler ve ilk yarıda dışarı çıkıp çay içerek ısınmaya çalışanlar vardı. Yani kısacası salon soğuktu! Şener Şen gibi usta bir isimden dakikalarca alkış alan bir ekibin bu durumun farkına varamayacak kadar ısınmış olacağını düşünerek, seyirci açısından önemli olabilecek bu naçizane noktayı da belirteyim dedim.
Biletler için Tiyatro Pera Gişe Tel: 0-212-245 44 60 Ya da Biletix'e de uğrayabilirsiniz.
İyi seyirler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder