Tahsin Amcamızın Ardından...

Aralık ayının ortaları.. Bir akşam üzeri telefonum çalıyor. Zaten o aralar telefonum çok çalıyor.. Ben de çok arama yapıyorum. Çünkü anneannemin durumu kötüleştiği için hastaneye kaldırıldığı dönemler ve annem de Ankara'da onun yanında. O yüzden sürekli haberleşiyoruz. Ama bu kez (212) ile başlayan bir numaradan aranıyorum.

- "İmge Hanım?"
- "Benim, buyrun.."
- "Gönül Ülkü & Gazanfer Özcan Tiyatrosu'ndan arıyoruz. 27 Aralık Cumartesi günü "Bak Sen İşin tuhafına" oyunu için bilet ayırtmışsınız ancak Gazanfer Bey'in rahatsızlığından dolayı bu tarihlerdeki oyunların iptal olduğunu bildirmek için aradık."















İçim bir tuhaf oluyor. Bir an için anneannem dışında yaklaşık aynı yaşlarda hem yabancı hem de çok tanıdık bir başkası için daha çok üzülüyorum. İnşallah bir an önce iyileşir ve çıkar hastaneden diye düşünüyorum. Avrupa Yakası'nda o hafta oynamadığını görünce içim burkuluyor. Biletix'ten sürekli oyununun başlayıp başlamadığını kontrol ediyorum.

Birkaç hafta sonra Gazanfer Özcan taburcu oluyor. Oyun tarihleri hâlâ yayınlanmadı, ama en azından diziye döndü. Tahsin Baba, göbeğinin üstüne çektiği pantolonu ve askılarıyla salondaki koltuğuna oturdu. Yaşasın! (Bu arada Gülse Birsel de hem yeni nesillere hem de tiyatroyla çok da ilgili olmayan geniş bir izleyici kitlesine bu büyük ustayı böylesine keyifli bir projeyle tanıtarak ve hatırlatarak kocaman bir teşekkürü hak ediyor bence.)

Bu arada anneanneciğim de yaklaşık bir ay hastanede kaldıktan sonra taburcu oluyor. O sıralar ben de Ankara'ya gidiyorum. Anneannem halsiz ve kullandığı ilaçların yan etkisi olarak gözlerinde katarakt başlamış, ama yine de doktorların katarakt ameliyatı yapmayı kabul edecekleri bir aşamaya gelmiş durumda. (Bu önemli bir gelişme, çünkü birkaç hafta önce ameliyat yapmayı istememişlerdi.) Ben oradayken ameliyat oluyor. Hepimizi görmeye başlıyor. Gözleri açıldıktan sonra daha çok konuşmaya, gülmeye, yaşama katılmaya başlıyor. (Hepimiz hayal olduğunu bilsek de) baharda İstanbul'a gelmesinin hayallerini kuruyoruz hep birlikte. Annem Ankara'dan onu alacak, sonra bana gelecekler, sonra da anneannemi istediği yerlere götüreceğiz.

- "Nereye gitmek istersin şekerim?"
- "Boğazda vapurla tur yapalım.."
- "Tamam, başka?"
- "Ortaköy'e gidelim..."
- "Başka?"
- "Bir de sen bizi bir yere götürmüştün hani annenle, şöyle en tepeden köprüyü Boğaz'ı görüyordu.. Ne güzel bir manzaraydı, oraya da gidelim."
- "Anlaştık şekerim, sen bahara kadar iyice güç topla, hepsine gidelim tekrar olur mu?" (Hisarüstü'ndeki Doğatepe'den bahsediyor küçük kadın..)
- "Olur!" (Sesi nasıl da kararlı çıkıyor. Anneanneme hiç de hayal gibi gelmiyor bu planlar herhalde! Gerçekten istiyor ve yapacağını düşünüyor. Bizi bile inandırıyor bu bahar planlarına..Bir an çok umutlanıyoruz. Yaşasın!)


Bundan yaklaşık bir hafta, on gün sonra anneannem artık konuşamamaya, doğru düzgün yemek yiyememeye, adımını bile atacak hali bulamamaya başlıyor. Vücudundaki tüm kaslar yorgun düşmüş ve hatta grevde! Annem Ankara'dan döneli henüz on gün bile olmamışken yine anneannemin yanına gidiyor. Ben de o haftanın sonunda gitmeyi planlıyorum. Ankara'dan haberler hiç de iç açıcı değil!

Tam da bu aralar Gazanfer Özcan'ın bir kez daha yoğun bakıma kaldırıldığı haberini alıyoruz. Yine dizide yok! Dizideki yokluğu beni çok üzüyor.. Dilber Hala'nın onu dirseğiyle dürtüp "dipçik gibisin yine" diyememesi ya da Burhan Abi'nin içeri girip "N'aber ehtiyar?" diye soramaması feci dokunuyor! Amerikan Hastanesi'nden haberler de hiç iç açıcı değil!

Anneannemle Gazanfer Özcan'ın son sağlık durumlarını birbileriyle o kadar özdeşleştirmişim ki anneannemin haberini aldığım 5 Şubat Perşembe gecesi hemen Internet'e girip Gazanfer Özcan'la ilgili bir haber var mı diye bakıyorum. Neyse ki yok! Ama hâlâ hastanede olduğu için rahat bir "Oh" çekemiyorum! Hatta olumsuz düşünmemeye çalışıyorum, ama artık onun için de sanki perdeler kapanacakmış gibi bir hisse kapılıyorum.



Ve dün akşam kötü haber geliyor! İnanılmaz üzüldüğümü söyleyebilirim. Sadece ekrandan tanıdığım bir insan için bu kadar üzüntü duymam bir ilk oldu benim için. (Belki bir de Adile Naşit olabilir, ama onun ölümünde de çocuk sayılırdım, o yüzden çok net hatırlamıyorum neler hissettiğimi.) Son zamanlarda kendi anneannemi kaybetmemin yarattığı hassasiyet mi bilmiyorum, ama Gazanfer Özcan'ın gidişine gerçekten çok üzüldüm. Hem Tahsin Amca olarak hem de geçen sene izlediğimiz Öp Babanın Elini adlı oyunundaki muhteşem performansıyla ve herkes tarafından benimsenen "ailemizin babası" duruşuyla on yıllardır tiyatroya emek veren bu saygın ve büyük ustanın da nur içinde yatmasını diliyorum. Yeni sezon oyununu izleyip, kendisini bir kez daha sahnede görmek mümkün olmadı ne yazık ki.




(Yarın neyin mümkün olup olmayacağını biliyor muyuz sanki? Aralık ayında hastane haberlerini aldığımızda hem anneannem hem de Gazanfer Özcan için sayılı haftalar kaldığını biliyor muyduk? Yaşamla ölümün bu kadar iç içe olması da böyle acımasız bir durum işte! Bir varsın bir yoksun! O kadar! Bu aralar kafayı feci taktım bu işe zaten. Bu koşulların var olduğu bir hayat nasıl anlamlandırılır ki?! neyse, bu başka bir yazının konusu olabilir. Burada kesiyorum o yüzden..)

Başta Gönül Ülkü, çocukları ve torunları olmak üzere Gazanfer Özcan'ın ailesine ve yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyorum.

Huzur içinde uyu, Tahsin Amca!

4 yorum:

Parpali dedi ki...

Yeri doldurulamayacak insanları kaybediyoruz. Daha çok korkuyorum nedense bu boşlukları düşününce. Senin gönül acınla birleşince daha da iç burkan bir yazı olmuş. Mekânları cennet olsun...

Imge dedi ki...

Aynen katılıyorum yazdıklarına.. :(

Asortik Krep dedi ki...

En az Avrupa yakası kadar "Kuruntu Ailesi" yle de bir zamanlar tv de taht kurmuştu kendine..
Bizimkiler gibi bir diziydi,her hafta herkes seyrederdi..
Sadece kayıt düşmek istedim..

MEKANI CENNET OLSUN.

Imge dedi ki...

Asortik Krep,

Hatırlıyorum o diziyi de.. Adile Naşit öldüğünde çocuk olsam da Kuruntu Ailesi dönemini hatırlamayacak kadar da küçük değilim..:)

Son beş senedir falan Avrupa Yakası'yla ön planda olduğu için yazımda yalnızca bu diziden ve izlediğim tek tiyatro oyunundan bahsettim. Ama teşekkürler hatırlattığın için.. Hüsnü Kuruntu'yu da anmış olalım buradan..

Nur içinde yatsın..