İstinye Park'tan Bistro 33'e

Çivi çiviyi söker mantığıyla hastayken dinlenmek yerine her türlü aktiviteye katılan bendenizin Cumartesi programı da pek yoğundu bu hafta...

Öğlene doğru kalkış ve kocamla baş başa kahvaltı sonrasında bir çıktım pir çıktım. Önce İstinye Park'a gittim. Orada Mutfak Faresi ve şekerpare oğluşu Kerem Bebek ile buluştuk. Kıymet'ten sonra ikinci blogdaş buluşmamı gerçekleştirdim. Milyonlarca web sayfası ve on binlerce blog arasından bu kadar kafa dengi kişilerin birbirlerini bir şekilde bulmalarının inanılmaz güzel bir şey olduğunu düşünüyorum. Özlem'le hiç susmadan konuştuk diyebiliriz. Aileler, İstanbul'a geliş hikayeleri, eşler ve evlilik, memleket meseleleri, aktiviteler, iş-güç konuları, hobiler, tatil planları, yaşamdaki seçimlerimiz, tehlikeli kadınlar (!), alışveriş ve daha aklıma gelmeyen bir sürü konuda konuştuk. Kerem Bebek, önce sohbet etmemize izin vermeyecek gibiydi. Hatta Cafe Nero'da oturduğumuzda tüm ilgiyi üstüne toplamaya çalıştı diyebiliriz. Ama sonra üçlü araba setini alınca biraz duruldu. En sonunda bir elinde sarı, diğer elinde mavi ve cebinde de kırmızı arabasıyla uyuyakaldı. Fırsat bu fırsat diyerek bu kez Mudo'nun içindeki Delicatessen'e oturduk. Özlem buranın tatlılarının çok lezzetli olduğunu söyledi, ama ben direnmek zorundaydım, çünkü akşam bir arkadaşımın doğumgünü yemeğinde zaten fazlasıyla yemek, tatlı ve içki tüketeceğimden emindim! Özlem'in söylediği Baileys'li tatlının tadına baktım ve gerçekten muhteşemdi.














Resimleri Delicatessen'in sayfasından alıp, kafama göre birleştirdim. Özlem ve Kerem Bebek'in resmi de var, ama onu kendime saklıyorum. Az sonra onlara da mail ile göndereceğim. Burada da biraz sohbet ettikten sonra artık kalkma zamanının geldiğine karar verdik. Saat 17:30 gibi eve geldiğimde kocamı aynen bıraktığım gibi elinde PSP, yanında gazeteleri, televizyonda izlemediği bir şeyler ve üzerinde ev eşofmanlarıyla koltukta uzanırken buldum. Gerçi bir fark vardı: Sabah bıraktığımda yanında çay bardağı dururken, akşam saatlerinde yanında bira şişelerinden oluşan bir koleksiyon vardı. Ama çok mutluydu! "Hadi, kalk, spora gidelim!" ya da "Beş dakka içinde çıkıyoruz, Migros alışverişi yapalım" diye sürekli bir yerlere yetişme telaşesi içinde olan karısından uzak, sakin bir gün geçiriyordu. Sözüm ona hasta olduğu için dinleniyordu, ama bu dinlenme tablosunda biranın ne işi olduğunu bilemeyeceğim! Gördüğünüz gibi bizim istirahat şeklimiz biraz farklı!

Neyse, eve gelip hazırlanıp saat 19:15 Kadıköy vapurunu yakaladım. Bu kez karşıya geçiyorum. Doğumgünü kutlama yemeği Bağdat Caddesi'nde Bistro 33 diye bir yerde olacaktı. "Caddenin Erenköy tarafında, Marmara Yelken Kulübü ve Beyaz Fırın'ın orada" diye tarif aldıktan sonra feci trafikten dolayı yirmi dakika gecikmeli olarak oraya vardım. Bankacılık yıllarımdan arkadaşlarım olan bir kızlar grubuyduk o gece... Otuzlu yaşların başlarında, ortalarında ve sonlarında dört kadın toplandık... Ne sohbetler edip, ne kahkahalar attık. Kırklı yaşlara geçiş ile ilgili süper planlar yaptık. Şarap eşliğinde kimlerin kulaklarını çınlatmadık ki! Bu arada Bistro 33'ün ortamını, servisini ve yermeklerini çok beğendim. Kesinlikle tavsiye ediyorum. (Hatta daha spesifik olmam gerekirse, yediğim noodle steak tabağını da tavsiye ediyorum!) Gece belli bir saatten sonra müziğin sesi daha da yükseliyor ve daha bar havasında bir yer oluyormuş. Biz bar ortamını gençlere bırakarak gece 11'e doğru kalktık. :) (Aşağıdaki resmi Bistro 33'ün web sayfasından aldım. Ortam hakkında bir fikir verecektir.)

İyi ki evde kalıp dinlenmek yerine bu iki keyifli planı da yapmışım. Hem Özlem'le hem de Altın Kızlarla süper keyifli bir gün geçirmiş oldum.

Aaa, pardon, kocamın bu arada ne yaptığını söylemeyi unuttum tabi! Saat gecenin onuna kadar PSP, TV ve bira eşliğinde koltuğunda mayışmaya devam eden kocam, daha sonra Beşiktaş'taki müdavimi olduğu nargile kafeye terfi etmiş! Dinleniyor çocuk, yanlış anlamayın! Dönüşte buluştuk ve evimize gelip, Okan'ı izledik.

"Okan da boş boş izlenmez ki! Şarap açsak mı, İso?" :)

2 yorum:

Mehtap dedi ki...

Hasta hasta bol tempolu, hareketli bir gün geçirmişsiniz ama en iyisini yapmışsın.Evde olsaydın daha çok mayışırdın,daha çok hasta hissederdin kendini.mesela eşin için bunu söylemek mümkün imgeciğim.ne diyelim kadının farkı işte.iyi ki böyleyiz değil mi?sevgilerimi yolluyorum.

Imge dedi ki...

Mehtap,

Aynen dediğin gibi, ben kendimi daha iyi hissediyorum üstüne gidince galiba.. Eşim de hastalığı ve benim olmamamı bahane edip, aslında her haftasonu yapmak istediğini yaptı..:))

Bu hafta onu ayağa kaldıracak planlar yapmalıyım!! :)

Sevgiler..