St. Pierre Kilisesi, 13 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde kayalara oyulmuş bir mağara kilisesi. Antakya’nın etnik ve dini açıdan karışık nüfus yapısı, ticaret yollarının ve kültürlerin kesişme noktasında yer almasından dolayı Hıristiyanlığın yayılmaya çalışıldığı ilk dönemlerde burası bir propaganda merkezi haline gelmiş. St. Pierre Kilisesi de Hıristiyanlığın ilk yıllarında dini toplantı merkezi olmuş.
İsa’nın ölümünden sonra Antakya kilisesinin kurucusu ve ilk rahip olan St. Pierre, MS. 29–40 yılları arasında kente gelmiş ve ilk dini toplantısını bugün St. Pierre Kilisesi olarak bilinen bu mağarada yapmış. Tarihte ilk Hıristiyan adı (Hıristos) da Antakya’daki bu kilise cemaatine verilmiş. Bugün St. Pierre Kilisesi Hıristiyanlığın ilk mabetlerinden biri ve hac mekânı olarak kabul ediliyor.
3 Haziran 1908 yılında Antakya’yı ele geçiren Haçlılar, kilisenin ön bölümünü birkaç metre daha uzatıp iki kemerle ön cepheye bağlamışlar. Ön cephe doğulu bir anlayışla ve yerel malzemeyle yapılmış. Kilise içindeki sunağın solunda tünel (bkz. aşağıdaki ilk resim), sağında ise su haznesi bulunuyor. Tünel, pagan askerlerin baskısından kaçan cemaati tahliye etmek için kullanılıyormuş. Sunağın önünde din adamlarının mezarları bulunmuş ve ön bahçe de birkaç yüzyıl mezarlık olarak kullanılmış.
1863 yılında ön cephe restore edilmiş. 1961’de ise 1863’te yapılan sunağın yerine yenisi konmuş. (İçeride ayin olduğu için rahiplerin gözlerinin içine flaşımı patlatarak fotoğraf çekemedim.) 1932’de sunağın üzerindeki nişe beyaz mermerden Aziz Petrus heykeli (bkz. aşağıdaki ilk resim) yerleştirilmiş.
Günümüzde dünyanın ilk kiliselerinden biri olarak kabul edilen bu mağara, Anıt Müze olarak işlevini sürdürmekte olup Hıristiyan cemaat tarafından talep edildiğinde ayin, vaftiz, nikâh ve törenler için kullanılıyormuş. Papalık tarafından 1983 yılında hac yeri olarak ilan edilmiş. Buarada her yılın 29 Haziran günü din adamları ve kalabalık bir cemaatin katıldığı bir ayin düzenleniyormuş.
Şimdi böyle bir mekanın yurtdışında olduğunu düşünelim. Dışında kapsamlı bir dükkanı olmaz mıydı? Kesinlikle olurdu. İçinde de envai çeşit hediyelik eşya, kilise ve Antakya ile ilgili kitaplar, vs olurdu. Yanında tepeden Antakya'yı izleyebileceğiniz temiz bir kafe ve temiz tuvaletleri de olurdu. Ama ne yazık ki bunların hiçbir yoktu! Ve akın akın turist gelen bir noktaydı. Bunu görünce resmen içim acıdı. Umarım o yerli ve yabancı turistlerin sayısı her geçen gün daha da artar ve bizleri tarih ve kültürümüzün değerini bilmeye ve onları doğru bir şekilde sunmak için çaba sarf etmeye yönlendirir. Çünkü bu güzel ülkenin her köşesi o çabayı fazlasıyla hak ediyor!
3 yorum:
Unique places.
gercekten bu mekanların tanitiminin cok daha fazla yapilmasi gerekiyor. Pazarlamadigimiz surece en kaliteli malzemeye sahip olmanin pek bir anlam ifade etmedigini cok iyi biliyoruz. Size de bu vesile ile tesekkurlerimi iletiyorum. Bizi bilgilendirdiginiz icin bu yerler ile ilgili.
Sema Hn,
Kesinlikle aynı fikirdeyiz. Yazımı beğendiğinize sevindim. Sevgiler..
Yorum Gönder