Madrid'in Lezzet Durakları

Madrid'de üç gece geçirdik. Bunların biri sabah 5'ten beri ayakta ve yol yorgunu olduğumuz gece, biri de boğa güreşi ve flamenko şovunu izlediğimiz gece olduğu için aslında gerçek anlamda yemek yiyebileceğimiz tek gece ikinci gecemizdi. Bu nedenle diğer geceleri tapas barlarda takılarak geçirdik (ki biz bu tapas bar kültürüne bayıldık!). İkinci gecemizde ise dünyanın en eski restoranı Botin'de yemeğimizi yedik.

Öncelikle tapas yiyebileceğiniz yerleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere tapas İspanyolların -bizdeki mezeler gibi- küçük tabaklar içinde ortaya getirdikleri atıştırmalıklara verilen ad. Beni tanıyanların da bileceği üzere benim yeme tarzımla da çok uyumlu bir konsept bu! Şarap yanı bir sürü atıştırmalık... Hele bir de masada deniz ürünlerinden yapılan atıştırmalıklar varsa o zaman İso'cumun dediği gibi "doyduğumu anlayana kadar çatlayabilirim!" :)

Neyse, dönelim konumuza. Önce size tapas çeşitleriyle ilgili birkaç ipucu vereyim, çünkü mönülerde genellikle İngilizce karşılıklarını göremeyeceksiniz. Aslında buna gerek de yok, çünkü bir dolu yerde mönüye değil vitrine bakarak seçeceksiniz! Yine de aklınızda bulunsun: içinde "pulpo" olan her şeyi söyleyebilirsiniz, çünkü kendisi ahtapot anlamına geliyor ve denediğimiz tüm pulpolu tapas çeşitleri harikaydı. "Jamon" jambon ve "anchoas" ise ançüez demek. "Albondigas" köfte anlamına geliyor ve Barselona'ya gelene kadar her durakta domates ve sarımsak soslu bu muhteşem köftelerinden yediğimi söylemem gerekiyor. Şiddetle tavsiye ediyorum. "Patatas bravas" fırında patatese benziyor, ama üstüne baharatlı ketçap mayonez karışımı gibi bir sos döküyorlar. Pek özellikli bir yemek beklemeyin. "Calamare" kalamar ve "Aceitunas" ise zeytin demek. Ama dediğim gibi bunlara çok da ihtiyacınız olmayacak. Çünkü genellikle bütün tapas tabakları önünüzde olacak. Cennet gibi!

Yine uzattım değil mi? O zaman başlıyoruz. Madrid'de sağlı sollu tapas barların olduğu çok keyifli ve canlı bir cadde var: Cava Baja! İlk gecemizi burada geçirdik ve yorgunluktan bayılmamıza rağmen üç ayrı yere uğradık. Cava Baja'ya gitmek için metronun kırmızı hattı L2'ye biniyor ve La Latina durağında iniyorsunuz. Sonra ister elinizdeki haritadan ister sora sora sokağı buluyor ve tadını çıkarıyorsunuz.














Üç yere uğradık demiştim ya hani. Düzeltiyorum, aslında dört yere uğradık. Biri de otele eşyalarımızı bırakıp kendimizi sokağa atar atmaz gittiğimiz Naturbier adlı bardı. Kendi biralarını üreten bu bar Santa Ana meydanında bulunuyor. Santa Ana bölgesinin turistlerden çok yerli halkın rağbet ettiği tapas mekanlarıyla dolu olduğunu rehberimizden öğrenip burada küçük çaplı bir açılış yapmıştık:














Gelelim Madrid'e gideceklere mutlaka önerilen Botin'e. 1725 yılında hizmet vermeye başlayan Botin, dünyanın en eski restoranı olarak Guinness Rekorlar Kitabı'ndaki yerini almış. Spesiyal olan iki tabakları var: fırında yavru domuz ya da fırında kuzu. Gecenin saat 23.30'u olduğu için nispeten hafif (!) olsun diye kuzuyu seçtik. Rehberimizin önerisine uyarak iki kişi bir tane fırında kuzu tabağını bölüştük. Sizin de aklınızda olsun: sakın ola ki birer porsiyon söylemeye kalkmayın, çünkü iki kişiye yetecek büyüklükte bir şey geliyor. Ortaya bir Botin salatası ve bir şişe de kırmızı şarap ile birlikte iki kişi 55 EUR gibi bir fiyata çıkabilirsiniz. Masanızla ilgilenen garson yemeğinizi tabaklarınıza servis edecektir. Hatta bizim masamıza bakan beyefendi benim mönünün resmini çektiğimi gördüğünde mönüyü alabileceğimi söyledi. O yüzden Botin'in mönüsünde neler olduğuna buradan bakabilir, fiyatlarını ise bana sorabilirsiniz. :)














Madrid'de bir gecenizi bu muhteşem gastronomik deneyimi yaşamaya ayırmanızı kesinlikle öneririm. Bizde yaklaşık 300 yıldır faaliyet gösteren bir restoran olduğunu varsayalım. Varsayamıyoruz bile değil mi? Sadece hizmet kalitesini ve o atmosferi yaşatabildikleri için bile görülesi bir mekan Botin. Gidiş ise çok kolay. Plaza Mayor'a çıkan caddelerden birine tarihi bir kemerden geçerek çıkıyorsunuz. İşte o caddenin adı Calle de Cuchilleros. 17 numarasında ise Botin bulunuyor.

Şimdiden afiyet olsun!

2 yorum:

mutfakfaresi dedi ki...

tık tık tık. ben geldim. :o) çok keyifli resimler ve benim gibi henüz gidememiş olanlar için süper bilgiler. gracias!

Imge dedi ki...

Hola! :)

Bu yazı bence de tam senlik Özlemcim.. Barselona'nın da yeme içme yazısını kaçırmamalısı bence... (gerçi daha Barselona'nın kendisini bile yazmaya başlayamadım ama olsun.. yine de umutluyum! :))