İşte Barselonalı 90'lık bir ressam daha: Joan Miro! Nam-ı diğer sürrealistlerin şahı! Her ne kadar ben birçok tablosunda bizlerle dalga geçtiğini düşünsem de Barselona'nın simgesi olmuş sanatçılardan biri olduğu tartışılmaz. Barselona'nın simgesi olan sanatçıları sayalım mı? Elbette Dali-Picasso-Miro üçlüsü (ki üçü de birbirinden deli ve dahi sanatçılar) ve adı Barselona ile birlikte anılan ve mimari dehasına ve anlayışına hayran kaldığım Gaudi. Dali 'yi İstanbul'da ziyaret ettiğimiz için orada bir daha gitme gereği duymadık. Picasso'ya uğradık, ama bildiğimiz tarzda Picasso eserlerinin Paris'te olduğunu öğrendik. Yine de keyif aldık. Miro'ya ise uğradık, ama uçuyordu, yakalayamadık! :) Valla Miro karşısında hissettiklerimi aynen bu kelimelerle tanımlayabilirim. Adam uçmuş, belli! Sana da saygı duyup, uzaktan öylece bakmak kalıyor! Ben öyle yaptım, yanına pek yaklaşamadım, içine giremedim, hatta bazı resimlerde gerçekten de ti'ye alındığımızı düşündüm.
Örneğin, kocaman bir tuvalin sağ üst köşesine kondurulmuş mavi bir noktaya "Manzara" adını vermiş. Yok ya! Ya da bir oda büyüklüğünde bir girintinin üç duvarında neredeyse duvar büyüklüğünde tuvaller var ve her birinin üzerinde birer tane çizgi! Bununla ilgili olarak "o üç çizgiyi 10 dakikada çizdiğini, ama senelerce ruhunu dinleyerek onları kurguladığını, en sonunda o çizgileri çekince de ruhunun neşeye kavuştuğunu" söylemiş bir yerlerde. Peki, ya benim ruhumda yarattığı tufan ne olacak?!? Sonra kadın, kuş ve güneş olayına takmış belli! Anladık adam sürrealist, yani az çok kadınının kadına, kuşunun kuşa ve güneşinin güneşe benzemeyeceğini tahmin edebiliyoruz. Ama iki gezegen tarafından kovalanan saç teli de nedir yahu? Aşağıdaki tablo benim rüyalarıma girmez mi?! (Resmi müzenin web sayfasından aldım.)
Neyse efendim, anlayacağınız Miro'dan pek bir elektrik alamadım ben. Sevenlerinin rengarenk, çocuksu ve mizahi bir anlatımı olan neşeli ressam olarak tanımladığı Miro'nun o capcanlı tablolarından bile pek bir keyif alamadım. Birçok tablosunun isminin tablodan saha güzel olduğunu bile düşündüm doğrusu! Örneğin, "hope of a man condemned to death", yani "idama mahkum edilen bir adamın umudu" gibi. Bahçedeki heykeller ise eğlenceliydi gerçekten. Çocukların oyun hamurlarıyla yaptıkları türden figürlere benziyorlardı. Eğlencelilik anlayışı kişiden kişiye değişir elbet! :)
Gittiğimiz gün Merce'09 Festivali kapsamında müzelerin birçoğunun girişinin ücretsiz olduğu bir gündü ve dolayısıyla kişi başı 8 EURO giriş ücretini ödemeden müzeyi gezdik. Cebimizden 16 EURO çıkmadığı için hiç bu kadar sevinmemiştim. :)
Neyse, Miro Müzesi'nden çıktıktan sonra teleferiğe binerek kendimizi sahile atıyoruz. Aslında başka bir teleferik ile daha da tepelerdeki bir kaleye çıkabiliriz, ama Barselona'yı tepeden görmenin de çok fazla bir özelliği yok bence. İçinde bulunduğumuz Montjuic Parkı da çok keyifli bir yer. Füniküler, eğlence alanları, müzeleri, bahçeleri ve çeşitli eğlence kompleksleriyle içinde daha fazla vakit geçirilebilecek bir yer. Ama bizim bir an önce gerçek kuşları, saç tellerini ve güneşi görmeye ihtiyacımız var! Dolayısıyla hemen sahile iniyoruz.
Bu arada Merce de ne ola ki diyenler olursa hemen açıklayayım: Merce, Barselona'da her yıl düzenlenen yaza veda festivali. Bu gezimizde hem Madrid'de hem de Barselona'da hep şenlikli dönemlere denk geldik. Yine her meydanda ve sahilde, hatta şehrin her köşesinde konserler ve çeşitli etkinlikler vardı. Gün boyu o kadar gezip, akşam da tapasçılar arasında turlayıp, gece saat 1 gibi otele döndüğümüz bir festival akşamı kulağımıza "Babamız bizi sevmedi, sevmedi, sevmedi..." falan gibi bir şeyler geldi. Doğru mu anladık yoksa fazla mı içtik diye durduk ve bir daha kulak verdik. Doğru anlamıştık. Otelimizin de bulunduğu Jaume Meydanı'nda konser veren grubun söylediği şarkı da bu sözler geçiyordu. Başımızı çevirip de sahneye baktığımızda ise Baba Zula'yı gördük. Bu seneki Merce'nin konuk şehri İstanbul'muş meğer! Türkiye'den katılan sanatsal etkinlikler arasında Baba Zula konseri de varmış ve hemen otelimizin dibindeymiş! Vay be! Keyfe bak! Yorgunluğumuzu unuttuk. Sokakta bira satan kara kuru adamlardan birini bulduk ve adını unuttuğum ama tadı güzel olan o kırmızı kutudaki İspanyol birasından alarak konserin kalan kısmını izledik. Her zmaanki gibi keyifli bir günümüz daha otele döner dönmez bayılırcasına kendimizi yatağa atmamızla sona ermiş oldu. Pişman mıyız? Tabi ki değiliz! Miro'dan bile! :)
4 yorum:
Ben Miro'yu sevmiştim öyle deme :) Kendisinin bir de Head of Barcelona adlı eseri bulunuyor görmüşsündür :) Bu arada Montjuic kalesi gerçekten manzaranın harika olduğu bir yerdi biz çok beğenmiştik. Poble Espanyol da fena değildi :)
Ata,
Miro senin Gaudi benim olsun olur mu? :)
hepsi benim olsun :o)
Ben seviyorum bu adamları ve bazen kendimce öyle yorumlar yapıyorum ki Mehmet sen anlıyorsun bak bir şeyler söyleyebiliyorsun diyor. şimdi ben de deli miyim İmge yoksa o ince sınırda mı geziyorum :p
Bence bize öğretilenlerle değil de ne bileyim tabloya bakarken keyif almak aslolan. Yoksa kuş figürü kadın figürü afaki bunlar afaki.:o)
İmza: Bu aralar ciddi olamayan mutfakfaresi.
Mutfak Faresi,
Bu yazı sanaydı Miro aşığı!! :))
Zaten yakın bir zamanda konuşmuştuk bunları yüz yüze şeker.. Miro konusunda kendimi Mehmet'e daha yakın hissettiğimi söylemem gerekiyor ama..:)) Bir gün birlikte Barselona'ya gidersek senle Miro müzesi'ne gitmeyi isterim.. Neler anladığını bana da anlatıp, beynimin bakıp bakıp harekete geçemeyen bölümlerini çalıştırman için hani..:)) Mehmetle İso da parkta gezerler o sırada! Anladığım kadarıyla ikisi de bir daha oraya adım atmaz. Ben de ancak senle giderim bir daha Miro görmeye.. Nasıl? :)
Yorum Gönder