Sağlık Turizmi :)

Eveeett... On bin km bakımımı yaptırıp yeniden aranıza döndüm. :) Geçen hafta Adana'daydım. "Elimde çizik var" diye gittiğinizde "önce MR çektirin, sonra ameliyatla kolunuzu kesmemiz gerekebilir" diyen ve ruh sağlığınızı hiçe sayan sağlık görevlileriyle mümkün olduğunca muhatap olmamak adına rutin kontrollerimi veya acil olmayan muayenelerimi ya Adana'da ya da İstanbul'da babamın referansıyla gittiğim doktorlarda yaptırıyorum. Her geçen gün daha fazla abuk hikaye duyduğum için de sizlere de sağlık konusunda yakın çevrenizdeki bir doktora danışmanızı ve onun yönlendirdiği bir yere gitmenizi öneriyorum.

Salı akşamı Adana'daydım. Çarşamba günü dişlerim ve gözlerim elden geçtikten sonra akşam kendimizi Friends'te ödüllendirmeye karar verdik. Bu arada dişçideyken aklıma gençlik yıllarım geldi. O dönemlerde karıştırdığım annemin Elele dergileri ve sonrasında Cosmopolitan, Marie Claire ve bilimum kadın dergilerinde hep şöyle tüyolara yer verilirdi: "Bir Cosmo kadını dişçisine ve jinekologuna mutlaka adıyla hitap etmelidir!" ya da "Dişçi veya jinekolog randevunuza giderken çantanıza kırmızı bir jartiyer atmayı unutmayın!" Dünyadan haberi olmayan liseli bir genç kızken (gerçekten de bizim lisede dünyadan haberimiz yoktu!! :) ) "Vay be, önümüzde keyifli yıllar var demek ki!" diye düşünürdüm. Bir an önce düzenli gideceğim ve adıyla sesleneceğim doktorlarımla tanışmaya can atıyordum ki hayatın hiç de dergilerdeki gibi olmadığını anlamam pek de uzun sürmedi. Bir kere düzenli gidilen bu tür doktorlara öyle partiye gider gibi gitmiyorsunuz. Tam aksine "İnşallah bir sorun yoktur ve bir dahaki gelişim mümkünse aylar ve hatta yıllar sonra olur!" diye gidiyorsunuz. İkincisi jinekolog ve dişçinin kırıtmayı düşünebileceğiniz en son doktor türleri olduğunu düşünüyorum, çünkü sizi en karizmasız halinizde görüyorlar. Mesela, diştaşı temizliği ya da dolgu yapılmış ve kan tükürüyorsunuz ve en son ayrılırken "Teşekkürler, Ahmet Bey!" diyerek adamın elini sıktığınızda ağzınızın içi uyuşmuş olduğu için dudağınız istemsiz bir şekilde sağ yanağınıza doğru kayıyor. Bariz yamulmuşsunuz! Çantanızda kırmızı jartiyer olsa ne yazar değil mi?! Jinekolog detaylarına ise hiç girmeyeceğim! Bir de rahatlatmak için sohbet açan cinsine denk düştünüz mü daha da süper olur! Örneğin, "Hımm, demek çevirmensiniz. Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz, İmge Hanım?" Bak ya, bu konuyu konuşmak için olabilecek en uygun yer, zaman ve konumdayım!

Neyse efendim, Friends'ten bahsedecektim size. Balcalı yolu üzerinde Çukurova Üniversitesi'ne çok yakın bir Petrol Ofisi vardır. Yıllardır onun hemen arkasında gizlenmiş bir restoran olduğunu görürdük, ama hem Adana'daki sayılı günlerimizde kebap dışında pek bir şey yemediğimiz için hem de benzin istasyonundaki bir restoran ne kadar güzel olabilir ki diye düşündüğümüz için burayı denemek aklımıza gelmemişti. En sonunda bu gidişimde annem sayesinde burayı da deneme fırsatı bulduk. İso benden iki gün sonra geldiği için ve geldikten sonra da sadece kebap isteyeceği için o gelmeden rahat rahat bu restoranı denemiş olduk. Adana'da bu tarz yerler yok denecek kadar azdır ve açılanlar da anında kapanır. Burasının yıllardır var olmasının nedenini gidince kesinlikle anlamış olduk. İnanılmaz güzel bir sunum, keyifli bir iç mekan, düzgün ve ilgili servis elemanları, lezzetli yemekler, ışıklandırma ve müziğiyle gerçekten de bayıldığım bir yer oldu. Siyah beyaz gazete şeklinde tasarlanmış ana mönüsü dışında şarap, içki ve sushi mönüleri de olan Friends'in yaz kış ve gece gündüz çok keyifli bir mekan olabileceğini düşündüm. Bundan sonra bizim uğrak yerimiz olacağı kesin! (Tel: 90 [322] 338 66 40 - 338 69 83)














Ertesi gün benim doktor kontrollerim bittiği için rahatız. Gece de İso'cum gelecek. Hava mis gibi. Üzerimizde incecik hırkalarla dışarıda oturabiliyoruz. Şu an burası şehirdeki her yerden daha cazip. Kasım ayında bu havayı kaçırmamak lazım. O yüzden akşama kadar güneşin altında enerji depoluyorum. Annemle dışarıda oturup çaylar kahveler eşliğinde sohbet ediyor ve Paro ile Şizo'nun maymunluklarını izliyoruz. Onlar bir sokak kedisiyken annemin yemekleri sayesinde bizim evin depo odasında doğurmaya karar vermiş olan hamile bir kediciğin siteye mal olan yavruları. Evcil hayvan sahibi olmanın gerçekten de terapi yerine geçtiğini bir kez daha anlıyorum. Söz konusu olan bir zamanlar tüylerimi diken diken eden kediler olsa bile! Ama bunlar da pek ürkeklerdi. Tüm tenhada kıstırma çabalarım boşa çıkınca ben de ikisi iç içe geçmiş uyurlarken yanlarına gidip sevebiliyordum. Uyku sersemliklerini atmaları yaklaşık 10 dakika falan sürdüğü için en uygun zaman oluyordu. Sonra yine kaçıyorlardı. Eminim benim İstanbul'a döndüğüme en çok sevinenler onlar olmuşlardır. "Oh be! Sonunda rahat bir uyku çekeceğiz!"














Perşembe akşamı İso'nun gelmesiyle birlikte benim krallığım sona eriyor. Sinir oluyorum erkeklerin hem kendi ailelerinin yanında hem de damat olarak her zaman el üstünde tutulmalarına!! Yok efendim, "İso Keleş'te kebap ister, oraya gidelim" ya da "İso'yu Tarsus'ta Yıldırımlar'a götürmemiz gerek!" ya da (bizimkiler bana sormazlar ama) "İso'cum Amerikan Pazarı'ndan alacağın bir şey var mı? Oradan da Bulvar Paça'ya götrebiliriz seni.." falan gibi konuşmalar havada uçuşurken benim "açıkhavada biraz yürüsek mi?" ya da "güneşli bir yerde bira içsek" ya da "balık mı yesek" gibi önerilerim güme gitti. Hele bir de bizimki benlerini aldırdı ya sormayın, ameliyat oldum diye iyice havalara girdi! Oysa ben de girdim ameliyatına, hiçbir şey yok tantana yapacak ama İso demişler ona, fırsatları kaçırmaz! Yok yok, yazın da kararımı vermiştim, bir kez daha karar veriyorum, artık Adana'ya İso'yla gitmek yok! Valla benim doya doya konteslik yapabileceğim tek alanı da kaybetmemeliyim! :)

Neyse, İso sesleniyor odadan ben de kendisinin steril bantlarını değiştirmeye gidiyorum. Doktor bir hafta dikkat etmesini söylediyse de kocamı biraz tanıyorsam en az yirmi gün bana naz yapacak! Sonra da iyi ki Kurban Bayramı tatili var! En azından tatil olduğu için gezme bahanesiyle ayağa kalkacak, yoksa kesin 1 ay "ıııhh"lardı..:)














Şu bantları değiştireyim de babamın adeta salonun dekoru haline gelmiş olan iğde ağacından benim için topladığı iğdeleri alıp Kelime Oyunu'nun başına geçeyim. İso iğde sevmediğine göre hepsini ben yiyebilirim!! Yaşasın!!

6 yorum:

Zamandan Sızan dedi ki...

Babanı ziyarete gitmek istiyorum :) ya da İso sevmesede ben bayılırım benimle paylaşmaya ne dersin İğdeni İmge.

Imge dedi ki...

Kıymetcim elbette paylaşırım iğdemi.. Bitirince de babama bir "alo" deriz artık..:) Ya da en iyisi atlar gideriz oraya ve iğde ağacının altına iki sandalye atarız, olur biter..:)

mutfakfaresi dedi ki...

yoğun bir günün ardından yazı ilaç gibi geldi bu ofis insanına:o) eline sağlık. bir de kebap çekti canımmm! çok öptümmmm!

Imge dedi ki...

Özlemcim,

Hamileliğinin son aşamasında olan Adalanalı bir arkadaşımın özel isteği üzere bu kez kebap resmi falan koymuyorum..:)) Ama Adana'nın kebapları her zamanki gibi süperdi diyebilirim.. Şimdi de o kebapların, rakıların ve tuzlamaların kalıntılarını yok etmek için tam gaz spora başladım!! Hayatım bir kısır döngü içinde geçip gidiyor gibi geliyor bana..:) Neyse ki keyifli sayılabilecek bir kısır döngü! :)

nymphea dedi ki...

Imge ben de genelde bircok doktor kontrolum icin Adanaya gidiyorum:) Bu arada saniyorum babalarimiz meslektas:) Herneyse Friends'e ilk kez gitmene inanamadim, senin gibi biri nasil kacirir bunu. Ben cok severim orayi, senin de begenmene sevindim:P

Yildirimlar'a gidebildiniz mi peki:)

Imge dedi ki...

Nymphea,

Nasıl kaçırmışım inanamadım valla!! Bir de evimizin dibinde sayılır yani..

Yıldırımlar'a da gittik, ama onda hazırlıksız yakalandığım için fotoğraf falan yok elimde.. Fotoğrafsız da yazmayayım dedim..:)

Biz ne zaman görüşüyoruz bu arada?