Versailles Sarayı

Hazır olun, UNESCO'nun Dünya Mirası listesinde yer alan muhteşem bir sarayı gezmek üzereyiz. Kral XIII. Louis'nin av köşkünün oğlu XIV. Louis tarafından genişletilmesi ve düzenlenmesiyle kraliyet sarayı olarak kullanılmaya başlanan bu görkemli yapıyı görerek 18. yüzyıl Fransız sanatının zarafeti hakkında da fikir edinmiş oluyoruz. Paris'in güneydoğusunda yer alan bu sarayın çevresinde kurulan şehir, Fransız tarihinin en zengin ve ihtişamlı dönemine tanıklık etmiştir.

Versailles Sarayı'na gitmek için RER trenlerinden sarı olan C hattının son durağı Versailles - Rive Gauche olan trenine biniyorsunuz. Son durakta Chateau Versailles diye ayrıca belirtilmiş de olabilir. Yarım saatlik bir tren yolculuğundan sonra Versailles'dasınız. Trenden iner inmez kalabalığı takip etmeniz yeterli, çünkü herkesin görmeye geldiği yer aynı. :) Sarayın tamamını gezebileceğiniz 16 EURO'luk biletlere İngilizce açıklamaları dinleyebileceğiniz audio-guide da dahil.
















Sarayın en önemli yerlerinden birinin de bahçesi olduğunu unutmayın. Elinizdeki plana göre gezerken bahçede görülmesi gereken yerler olarak işaretlenen 32 tane kırmızı nokta göreceksiniz. Çeşmeleri, heykelleri, şelalecikleri, büstleri, göletleri ve koruluklarıyla içinde zaman geçirmesi çok keyifli bir bahçe burası. Bahçenin uzak bir ucunda ise saraya dahil Büyük ve Küçük Şatoları ve Marie Antoinette'in evini görebilirsiniz. O gün hava çok soğuk olduğu için ve iki saatten uzun bir süre sarayı gezdikten sonra çocuk huysuzlanmaya ve acıkmaya başladığından dolayı (!) biz bu bölümü göremedik. "Bir dahaki sefere" de diyemeyeceğim, çünkü üçüncü kez Versailles'ya gider miyim bilmiyorum! O yüzden görenler bana anlatsın lütfen! :) Diğer yazılarımda başka yerler için de birçok kez belirttiğim gibi buranın bahçesini gezmek için de en uygun zaman kış hariç herhangi bir mevsim olabilir.

Gelelim sarayın ana binasının içine. Yüzlerce oda (bir kaynağa göre sarayın 700 odası var), şapel, opera, kabul salonları ve tavan süslemeleri ve kraliçenin yatağı ya da kralın kardeşlerinin kitaplığı gibi içinde sergilenen objeleri ile çok keyif alarak gezebileceğiniz bir saray burası. O dönemlerde burada süregelen yaşamı gözünüzde canlandırmanız hiç de zor olmuyor, çünkü her şey çok canlı. Sanki kraliçe yatağından şimdi çıkmış ve elbisesinin eteklerini hışırdatarak çay salonuna geçmiş gibi... Ya da kral değişik ülkelerden gelen elçileri bir gösteriş simgesi olarak tasarlanmış Hall of Mirrors, yani Aynalı Salon'da gururla ağırlıyor. Ya da kralın evlenmeyen ve sarayda yaşayan kardeşleri Adelaide ve Victorie birbirlerine yardım ederek korselerini bağlamış ve kat kat kabarık elbiselerini giyerek okuma odalarına geçmişler. Ellerinde birer kitap var ama aslında aralarında dedikodu yapıyorlar: "Ay şekerim, Mösyö Etienne Marcel'in o kuru kızı bile evlendi! Biz kalakaldık böyle buralarda!" "Öyle deme hayatım, bizim işimiz daha zor! Kral kardeşiyiz ya, bizi taşıyacak erkek zor bulunur, ondan! Hem boşver, ne güzel sarayda yaşıyoruz işte!" O sırada kapının önünden geçerken kızların konuşmasını duyan Kraliçe'nin kafa sesleri: (Louis'ye söylesem de şu zevzekleri uzak bir şehirdeki bir şatoya sürsek! Ben de onların on altı odasını birleştirir hobi odası yaparım kendime. Hımm, iyi fikir...) "Luicaaannn!! Neredeymiş benim bitanecik kralım bakiym?" :)















Şaka bir yana, kendimi içinde en hayal edemediğim ortamlardan biridir saray yaşamı. Sıfır özgürlük, bol entrika, bol bol rol ve sahtelik, uyandığın andan yatana kadar politik olma zorunluluğu, rahatsız takılar ve kıyafetler, sürekli bir arkanı kollama durumu... Aman aman, ben orada yaşayanların hayatlarını okur, kullandıkları eşyalarına bakarım, bana yeter. Önceki hayatımda bir saraylı olmadığıma eminim, sonraki hayatımda da olmak istemediğimi buradan ilan ediyorum! Bu arada Facebook testlerinden birine göre Güney Fransa’da üzüm bağları olan bir şarap üreticisiymişim. Bence süper hayat doğrusu! Ne dersiniz, Facebook çözmüş beni galiba..:)

Sırada ne mi var? Galiba bu yazı dizimizin de sonuna geldik, çünkü geriye yalnızca yeme-içme yazısı kaldı. Şimdiden uyarıyorum, sıradaki yazıyı okumak için bilgisayarınızın başına otururken karnınız tok olsun! :)

Hiç yorum yok: