Hayat çok güzelleşiyor birden. Zaten istediğimiz de buydu. Etrafta çok az insan. Bize ait bir plaj. Bol kitap, sohbet, spor ve sağlıklı yemek! Bunun üzerine en şımarık ses tonumla hemen İso'cumu arıyorum elbette:
-"Şey,canım sevgilim n'apıyormuş bakalım? Acaba kendisinden bir şey istesem yapar mıymış? Hani diyorum ki acaba biletlerimizi yeniden eski haline çevirebilir miymiş? Acaba yine diğer hafta sonu beni almaya gelir miymiş, canikom? Hani..."
-"Anlaşıldı Deli Dumrul! Ama umarım bu son kararındır. Mümkünse beni bir daha THY'nin çağrı merkeziyle muhatap etme, olur mu?"
-"Tamam, söz!"
İşte böylece keyifli bir Cumartesi-Pazar geçiriyoruz. Önümüzdeki günlerde yapılacaklar not ediliyor. İlk olarak "Seni göndermeyiz öyle kolay kolay dememiş miydim?" diyen Şahin Abi'yle fotoğraf çektirilecek ve kendisi bu blog aracılığıyla web alemine tanıtılacak. Akşamüstü güneşinde dekoratif amaçlı çakıl taşları toplanacak. Yol boyunca köylülerin bahçelerinden getirdikleri o nefis, taptaze Boncuk Ayşe ve bamyalardan alınıp İstanbul'a getirilecek. Ayıklanıp, dipfrize atılacak ve kışın ortasında onları yerken burnumuza mis gibi iyot kokusu geliyor gibi olacak. Güneşte kıvamlandırılmış çilek reçeli yapılacak (daha doğrusu anneye yaptırılacak) ve İstanbul'a getirilecek. Bu arada birkaç gündür koşu yaparken sahildeki çay bahçesinin önünde çok şeker bir yavru köpek gözüme çarpıyordu. Evde biriken kemikler bundan sonra ona götürülecek.
Hatta hemen Pazartesi günü kahvaltı sonrasında köpeği de doyurmak için evden çıkıyorum. Üzerimde bikinim, minicik bir etek, güneş gözlüğü ve şapka var. Plaj çantam hazır ama onu evde bırakıyorum. Anneme dönüp "Hadi hatun, sen de hazırlan da çıkalım artık.. Çaktırmadan öğlen olmuş bak. Şu kemikleri verip geleyim de gidelim denize.." diyorum.
İki gün içinde bir Kenyalıdan ziyade Brezilyalı tonlarına ulaşmış rengimden hoşnut bir şekilde aynada kendime bakıyorum. Galiba rengim bir ton koyulaştığı için de kendimi daha bir hoş ve ince görmeye başladım. Kendimi son derece sağlıklı, zinde, mutlu ve güzel hissederek elimde karizmamı bozan tek unsur olan kemik torbasıyla birlikte eve beş dakika mesafedeki çay bahçesine doğru kırıtarak yürüyorum...
(devamı gelecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder