Salı günü öğlen bir arkadaşımla telefonda konuşurken kabus yeniden başlıyor. Telefonu kapatıp lavaboya koşuyorum ve burnumdaki gazlı bezlere rağmen yine önden ve genzimden kan fışkırdığını görüyorum. Az önce Mersin'de yapılan müdahale ile her şeyin geçtiğini düşünerek bana çiçek getiren Ömer'e telefon ediyor annem. Biliyorsunuz, kendi arabasını bir önceki günkü panik anında çarptığı için arabamız da tamirde! Neyseki Ömer sitedeki komşulardan birinin arabasını alarak beni beş dakika içinde hastaneye yetiştiriyor. Ben de elime havlu peçeteler ve boş bir dondurma kabı alarak arabaya biniyorum ama bindiğim andan itibaren artık her ikisi de beyaz ya da boş değiller.
Geçtiğimiz hafta burada olmadığı için bu haftası son derece yoğun olan babamın ameliyat günü. Yine de Ömer beni hastaneye ulaştırırken annem de telefonla babama ulaşmayı başarmış. Hastanenin kapısında babamı görünce her şeye rağmen bir rahatlama duygusuna kapılıyorum. Ameliyat giysileri içinde kapıya çıkmış olan babam tekerlekli sandalyeye oturtulan vampirella kızını son sürat KBB polikliniğine götürüyor.
Sen misin babana "doktor soğukkanlılığına sahiptir her şeyi normal bir süreç olarak görür" diyen? Babam her gün bir sürü hastayla karşılaşan bir doktor olmasına rağmen ve belki de az önce kocaman bir kemik kırığını ameliyat etmiş olmasına rağmen beni görünce rengi atıyor. Nefes nefese sandalyemi iterken "Korkma canım! Bunlar önemsiz kanamalar. Şimdi durdururlar," diyor. Ama sonradan beni gördüğü anda ne kadar ürktüğünü kendi de itiraf ediyor.
KBB polikliniğinde kanamanın durdurulamayacağı anlaşılınca ameliyathaneye alınıyorum. Kanama kahvaltı sonrası başladığı için anestezi almam mümkün değil. İşte bu blogun sahibesi o andan itibaren bir korku filminin kurban rolündeki başrol oyuncusuna dönüşüyor. Burnuna genzine kadar inen bir sürü metal çubuk sokuluyor (kimi aspiratör olarak kanı emmek için, kimi ucundaki kamerayla içeriyi görüntülemek için). İçerinin uyuşması için kurdeleye benzeyen upuzun bir ilaçlı gazlı bez bir burun deliğinden sokulup diğerinden çıkarılıyor, ama nafile! Doktorumun da ifade ettiği gibi lokal yapılan anestezi aslında benim hiçbir işime yaramıyor çünkü asıl müdahale edilen yer o kadar arkada ki oraya yeterince ulaşamıyor bile. Öğürme ve öksürme refleksi geldikçe hafifçe doğrularak önümde tutulan küvete kan püskürüyorum.
Damarlardan birinin yakıldığı sırada kalbi durduğu için elektroşok verilen bir hasta misali sedyede zıpladığımı hissediyorum. Belki de inler gibi bağırdığım tek an o oluyor. Onun dışında başta başucumda duran babamın eli olmak üzere yakaladığım ele tırnaklarımı geçirerek bu acıya dayanmaya çalışıyorum. Yakılan bölgeye bir de küçük bir tampon yerleştiriliyor. Islandıkça şişen ve arkaya kaymaması için ipi de burnumdan çıkarılarak yanağıma bantlanan bir tampon. Şahtım şahbaz oldum anlayacağınız!
Büyük kanama durdurulduktan sonra diğer sızıntılar için de mini ilaçlı bantlar kullanılarak müdahaleyi bitiriyorlar. 45 dakikanın sonunda ben de bitmiş durumdayım. Birkaç saat boyunca müşade odalarından birinde tutuluyorum. O sırada ellerine yapıştığımı hatırladığım hemşirelerden biri yanıma gelerek "Ne kadar cesurmuşsun sen ya! Biz bile çoğu yerde gözlerimizi yumduk, bakamadık! Çok iyi dayandın." diyor.
Aslında kendimi ve etrafımdakilerin ellerini sıkarak dayanmaya çalışırken yine içimden sürekli "Allahım n'olur bayılmayayım," diye geçirip duruyordum. Bayılsam işlerin ne kadar güçleşeceğini düşünmek bile istemiyorum. Gerçi hastane ortamında bayılmak bir derece, ama asıl Pazartesi günü yazlıkta bayılmış falan olsaydım belki de şu an çoktan başka bir boyuta geçmiş olurdum. Düşünsenize sezonun açılmadığı bir dönemde, etrafta çok az kişi varken, üzerimde kimlik, telefon, vs yokken, güneşin altında, ağızdan burundan aşırı kanamalı bir halde ve kendi sitemizin dışında yere yığılsaydım ne zaman ve nasıl bir müdahale yapılırdı bilemiyorum.
Yine de bu kanamanın KBB'nin en şiddetli kanamalarından biri olmadığı söyleniyor. Ama kanama alanı çok genişmiş. Ameliyatlı bölgenin doku iyileşmesi gecikince yaygın bir bölgede kanama olmuş. Aslında bu bir ameliyat komplikasyonu sayılmıyormuş çünkü SD ameliyatlarında 21. gün çıkan bir komplikasyona henüz rastlanmamış. Bu anlamda literatüre de geçmiş oldum yani! Ancak benim burun dokum çok ince olduğu için burun etlerini küçültmek için verilen radyofrekans enerjisinin bana fazla geldiği ve dokuyu tamamen erittiği de söyleniyor. Yani ameliyatta sağ deliğe yapılan müdahale sonrasında belki de zar gibi incecik bir doku oluşmuş ve henüz yaralı bölge tam iyileşmemişken benim deniz, güneş, spor gibi zorlamalarım sayesinde her şey daha da kötüye gitmiş ve böyle bir kanama yaşamışım.
Neyse, sonuçta Salı akşamı tamponum ve ben eve geliyoruz. Cuma'ya kadar birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Su bile içerken beni rahatsız ettiği için kendisine gıcık olmuyor değilim ama şunun şurasında üç gün var diyerek sabretmeye çalışıyorum. Cuma günü de tampon çıkar ve bu iş biter diyorum. Peki öyle oluyor mu dersiniz?
(devamı gelecek)
2 yorum:
Sevgili İmge;
Bir süredir yazı dizini okuyorum...çok geçmiş olsun....
sevgiler
Ayşenin Kitap Kulübünden
Billur
Billur,
Çok teşekkürler.. Sevgiler..
Yorum Gönder