İşte bir çırpıda bitirdiğim bir Paul Auster romanı daha: Görünmeyen. Aylar önce çıkar çıkmaz aldığım bu kitabı canım yeni çektiği için henüz okuyabildim ve bir gün başladım, ertesi gün bitirdim. Dünya eleştirmenlerinin yılın en iyi kitapları arasına aldıkları ve hatta yazarın en önemli romanı olarak da tanımladıkları bu romana ben de kendi çapımda tam not veriyorum. “Amerika’nın en görkemli yaratıcı yazarlarından biri” tanımlamasını fazlasıyla hak eden Paul Auster'ın bütün kitapları tez vakitte tamamlanıp kütüphanedeki yerini alacak. Hayranlığımı abartıp odama posterlerini falan da mı assam acaba? Zira 63 yaşındaki bir erkeğe göre kendisi ayrıca pek de yakışıklı. :) Gerçi o yaş kategorisindeki rekor bence 67'sini süren Uğur Dündar'ın olmalı ama bu tamamen ayrı bir yazı konusu gibi geldi bana uzattıkça. Neyse..
Auster'ın 1967 baharında New York’ta başlayan romanı, Paris’e ve Karayip Adaları’na kadar uzanıyor. Farklı ağızlardan anlatılan hikayede aynı kişinin (baş kahraman Adam Walker'ın) bile birinci tekil, ikinci tekil ya da üçüncü tekil şahıs kullandığına şahit oluyorsunuz.
Anlatan ağızların her birinin anlattıkları da oldukça cesur ve karmaşık bir ilişkiler bütününü ortaya koyuyor. Şair olmak isteyen üniversiteli Adam Walker, ablası Gwyn, siyasal bilimler profesörü Rudolf Born ve sevgilisi Margot, Born’un üvey kızı Cecile ve Walker'ın üniversiteden arkadaşı Jim'in başrolleri paylaştığı bu son derece sürükleyici, heyecanlı ve güzel kurgulanmış romanın içinde ağzınızı açık bırakacak hikayeler ve iç dünyaları gizli.
Paul Auster'a özgü tanıdık temaları bu kitapta da bulmak mümkün ama bunun rahatsız edici bir tekrar olduğunu söyleyemeyeceğim, çünkü bu durum her seferinde kendinizi kaybedercesine yazara teslim olmanıza engel teşkil etmiyor. Yine de kısaca bahsedecek olursak bu kitapta da yer alan en belirgin Auster temaları edebiyat (yazar olma isteği taşıyan genç Walker ile yazar olan altmışlı yaşlarındaki Walker ve arkadaşı Jim aracılığıyla), yalnızlık (özellikle de metropol insanının izolasyonu), cinsellik (en tabu sayılacak konular da dahil olmak üzere!), rastlantılar, psikolojik travmalar (ve bir de kanser hastası bir karakter diyebiliriz belki de)...
Son anına kadar merak içinde okuyacağınız ama sonunda kafanızda birkaç soru işaretiyle kalabileceğiniz bu romanı bir an önce okuma listenize almanızı öneriyorum. Dediğim gibi ben kitaplar arasındaki yolculuğuma tam gaz devam ediyorum. Hatta yaklaşık yarım saat sonra bir kitap daha bitireceğim ama aynı yazıda bahsedilemeyecek kadar uç iki kitap olduğu için onu sonraya bıraktım. Gerçi Paul Auster ve Sami Paşazade Sezai'yi aynı yazıda ele alarak blog dünyasında bir ilke imza atabilirdim ama daha makul ilklere imza atmak dileğiyle Sergüzeşt ile ilgili yorumlarımı bilahare paylaşacağımı söyleyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Hepinize iyi hafta sonları...
2 yorum:
Heyecanlı ve bir o kadar da ilginç bir kitap olduğu postundan anlaşılıyor..en kısa surede okumak ısteyeceklerım lıstesıne aldım..
Tesekkur ederım ;)
Şenay - Doğa,
Rica ederim.. Umarım beğenirsin..:)
Yorum Gönder