3 Temmuz Cumartesi günü öğlen 13.00 gibi Dido&Ongun ikilisiyle buluşarak Cutty Sark'a giden DLR trenlerine biniyoruz. Bank ya da Tower Gateway istasyonlarından kalkan DLR trenleri makinistsiz gidiyorlar, panik olmayın! :)
Greenwich çok şirin bir yer. Denizcilikte ünlü. Nehir kıyısında Old Royal Naval College (Kraliyet Deniz Harp Okulu) ve National Maritime Museum (Ulusal Denizcilik Müzesi) bulunuyor. Bir de tadilatta olduğu için göremediğimiz ve dünyanın çay taşımacılığında kullanılmış son hızlı yelkenlisi olan Cutty Sark gemisi.
Kıyıdaki görülecek yerleri bitirdikten sonra kocaman ve içinde geyiklerin ve gül bahçelerinin bulunduğu yemyeşil Greenwich Park'ın içinden geçerek Royal Observatory'ye, yani Kraliyet Rasathanesi'ne doğru çıkıyorsunuz.
1675 yılında II.Charles tarafından krallığın ilk astronomu John Flamsteed'in evi olarak yaptırılan Kraliyet Rasathanesi, Greenwich Park'ın en yüksek noktasında yer alıyor. İçeride Flamsteed'in çalışmalarını sürdürdüğü odaları, St. Paul Katedrali'nin mimarı Christopher Wren imzalı Octagon Room'u (Sekizgen Oda), Thames'e bakan odalardan birinde Flamsteed'in güneşi güvenle gözlemlemek için oluşturduğu bir Karanlık Oda'yı, muhteşem denizci saatlerini ve buna benzer pek çok şeyi görebilirsiniz. Ama buranın asıl ilgi çekici noktası Greenwich Saatine (GMT) ve Başlangıç Meridyeni'ne ev sahipliği yapıyor olması. 1884'ten bu yana Greenwich'in sıfır meridyeninde yer aldığı kabul ediliyor ve tüm dünya saatini GMT'ye göre ayarlıyor. İşte sıfır meridyeninde duruyoruz:
Biz sadece Rasathane'nin içini gezdik ve Sıfır'ı gördük ama unutmayın: binanın arka tarafında bir Astronomi Merkezi ve Planetaryum da bulunuyor. Dileyenler orayı da gezebilirler. Bizim için artık parkın içinden geçerek merkeze inme ve orada hafta sonları kurulan pazardan yükselen harika kokuları değerlendirme zamanı. Tabi yemek ve bira molasından sonra bu cıvıl cıvıl pazarı da geziyoruz. Bayıldım ben burada her yerde karşıma çıkan bu rengarenk pazarlara!
Akşama doğru yine makinistsiz trenimiz DLR'ye atlayıp geldiğimiz gibi geri dönüyoruz. Bu arada o gün Soho'da gay festivali gibi bir etkinlik (Pride London) olduğunu öğreniyor, öğrenmişken de bir göz atalım diyoruz. Saat daha akşam yedi bile olmamışken trafiğe kapatılan ve her tarafı gökkuşağı bayraklarıyla süslü Soho sokaklarını dolduran gay'ler çoktan dağıtmışlar bile. Çılgın bir sokak partisi var, herkesin kafası iyi, herkes dağılmış ama aynı şekilde herkes deliler gibi eğleniyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde buradaki görüntünün nasıl olabileceği hakkında tahminlerde bulunup kendimizi kalabalıktan kurtardığımız gibi en yakın pub'a atıyoruz.
Otururken Dido'nun Camden'da yaptırdığı gök kuşağı renklerinden oluşan saç sargısı ve turkuaz çoraplarını düşününce kendisini kalabalığa kaptırmadan pub'a getirebildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu düşünüyoruz! Ve bu enerjik ve sürprizli şehrin şerefine buz gibi biralarımızı kaldırıyoruz. Bizim gecemiz yeni başlıyor nasılsa. Cheers! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder