Sakıp Sabancı Müzesi'nde Cumartesi günü yeni bir sergi başladı. Müzenin süreli değil, kalıcı sergisi olan Bir Ülke Değişirken - Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resmi ziyaretçileriyle buluşmaya hazırdı hafta sonu. Biz de müzeyi sosyal ortamda takip edenler ve e-posta grubuna üye olanlar olarak Cuma günkü ön gösterime davetliydik. Yani herkesten önce görme şansımız olacaktı bu harika o resimleri. Bir hafta öncesinden Gizem'le planımızı yaptık Cuma için. Ajanda ekibinden Sinem ve Seda da ayrıca plan yapmışlar ve haber verdiler. Yani birkaç gün önce hepimizin aynı saatlerde orada olacağı netleşti. Buraya kadar her şey normal değil mi? Anormal olan bu planı firesiz gerçekleştirmemizdi doğrusu! Çünkü Cuma sabahı İstanbul olarak feci bir havaya uyandık. Fırtına, hiç durmadan yağan yağmur, buz gibi soğuk, her şey bir arada. Ama her türlü zorlu koşula rağmen İstanbul'un çeşitli köşelerinden gelen biz sanat aşıkları bu havada bile söylediğimiz saatte Sakıp Sabancı Müzesi'nde buluştuk. :) İşte kanıtı: (ısınmak için ikram ettikleri Starbucks kahvelerimizi içerken)
Aslında aynı saatlerde gitmedik sergiye. Gizem ve bizim işimiz bittiğinde Seda ve Sinem gezmeye yeni başlayacaklardı. Biz de tam o arada kısa da olsa bir kahve içimlik sohbet molası vermiş olduk birlikte. Çok da güzel oldu. SSM'nin koleksiyonuna dahil olan harika eserlerin yer aldığı bu güzel sergiyi görmenizi mutlaka öneriyorum. Türk resim sanatının tarihsel yolculuğunu izleme şansını elde edeceğiniz sergide Osman Hamdi Bey, Fikret Muallâ, Halil Paşa, Şehzade Abdülmecid Efendi, İzzet Ziya, Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı gibi seçkin isimlerin tablolarını göreceksiniz. Bu arada tabloların birçoğunu daha önce de gördüğümü anımsadım ve blog da sağ olsun beni doğruladı. İki sene önce Batı'ya Yolculuk adlı sergide bazılarını görmüşüm gerçekten. O yüzden yine hayran hayran izlememe rağmen rağmen o yazıya eklediğim resimleri buraya koymayacağım.
Yukarıdaki kolajda sizlere bir fikir vermesi için seçtiğim resimlerden sol üstteki Hikmet Onat'a ait bir peyzaj çalışması. Hemen yanında Halil Paşa'nın Şakayıklar ve Kadın adlı çalışması var. Altındaki manzara resmi ise Hoca Ali Rıza'ya ait. Bir tane hamakta uzanıp kitap okuyan, bir tane de bahçesindeki şezlongta düşüncelere dalmış bir kadın var gördüğünüz gibi. Hamaktaki kadın İbrahim Çallı'nın, şezlongtaki ise Nazmi Ziya Güran'ın fırçasından çıkmış. Kayaların üzerinden denizi izleyen kadın ise İzzet Ziya'nın eseri. Her birindeki fotoğrafsı gerçekliğe, renklere, ifadelere hayran olmamak mümkün değil.
Bunların dışında birbirinden güzel peyzaj ve natürmort çalışmaları, ilk kez yurt dışındaki atölyelerde yabancı modellerle nü çalışmaları yapan ressamların eserleri, portreler vardı. Bir de hiçbir kategoriye yerleştirilemeyen bağımsız Fikret Mualla'lar tabi. Aşağıda onlardan birkaçını görüyorsunuz:
Bunların dışında birbirinden güzel peyzaj ve natürmort çalışmaları, ilk kez yurt dışındaki atölyelerde yabancı modellerle nü çalışmaları yapan ressamların eserleri, portreler vardı. Bir de hiçbir kategoriye yerleştirilemeyen bağımsız Fikret Mualla'lar tabi. Aşağıda onlardan birkaçını görüyorsunuz:
Bir kata yayılan bu sergiyi bir saat içinde rahatlıkla gezebilirsiniz. Biz daha sonra Atlı Köşk'ün içinde 31 Aralık'a kadar devam edecek olan Sophie Calle sergisini de gezdik. Newsweek tarafından günümüzün en önemli 10 çağdaş sanatçısı arasında gösterilen, dünyaca ünlü Fransız sanatçının “Son Kez, İlk Kez” adlı sergisi Bienal ile eş zamanlı açılmış (zaten bildiğimiz anlamda klasik bir sergiden çok Bienal çalışmalarına benziyor). İki bölümden oluşuyor ve çok etkileyici (ilk bölüm çok daha etkileyici!). Birinci bölümde İstanbul'da yaşayan görme engelli kişilerin bu engellerinin hikayesi ve “gördükleri” son anın fotoğrafları yer alıyor. İkinci bölümde ise bir video çalışması var. İstanbul'da yaşayan ve denizi hiç görmemiş insanlar deniz kıyısına götürülmüş ve tepkileri kaydedilmiş. Burayı da gezdikten sonra Atlı Köşk'ün penceresinden yağmuru izliyoruz biraz. Manzara harika, ama elbette içerideyken.. Birazdan şemsiyelerimizi bile kontrol etmek için inanılmaz bir çaba göstermemiz gerekecek!
Çıkmadan önce müzenin mağazasını da geziyoruz. Sergi kataloğu ve yine bu sergiyle ilgili magnetler, bardak altları, not defterleri gibi ürünlerin yanı sıra pek çok kitabın, aksesuar ve dekoratif ürünün bulunduğu bu şirin dükkanı gezmeyi unutmayın.
Sıdıka'nın Lüfer Koruma Timi'nde olduğunu görüyorsunuz. Nasıl bir yer olduğunu hatırlamak isterseniz de buraya buyrun. Cuma günü keyifli geçti, peki ya haftalardır heyecanla beklenen 24 Aralık Cumartesi akşamı nasıldı dersiniz? Sizlere harika bir adamdan bahsedeceğim bir sonraki yazıda.. Takipte kalın.
5 yorum:
cok severim SSM'yi, cok keyifli bir gezi olmus sizin icin de. deniz gormeyenleri denize goturup kaydettikleri videoyu cok merak ettim... sevgiler :)
ne gündü İmgeciiim yahu:) birde SSM'de yukarıda park yerinin kalmayışı, bebekleri indirip aşağıya park ettikten sonra yağmur altında yukarıya tırmanış ne kadar sanat aşığı olduğumuzu sanırım kanıtlıyor:) Kısa da olsa seni görmek çok güzeldi:)
Benden Bizden,
Görme engellilerle ilgili bölüm çok daha etkileyiciydi aslında.. Görmek istersen onun süresi çok az kaldı, ama ona göre..:) Sevgiler..
Sinem,
Görüşmek kesinlikle çok güzeldi..:) Ama İso hepimizin kulaklarını bol bol çınlatmış o gün arkadaşlarıyla, haberin olsun.. Gizem'le ben sanıyordu, Seda ve senin de bebişlerle eklendiğinizi duyunca, bir de serginin son günü falan değil ön gösterimi olduğunu öğrenince baya dalga geçti bizle..:)) Olsun ama, yaptık ve oldu işte..
sıdıka, ortak arkadaşımız. kim demiş istanbul büyük diye
Handan,
İstanbul da neymiş? Dünya küçük bence! :)
Yorum Gönder