Bir süredir sesim çıkmıyor farkındaysanız, nedeni aile saadeti yaşıyor olmam...3 günlük Adana kaçamağından sonra annem ve babam iade-i ziyaret ederek bize geldiler. Babamı çok göremedik aslında, sadece Çarşamba ve Cumartesi gecesi ve öğleden sonrası diyebiliriz. Onun programı bizden ayrıydı çoğu zaman. Bir kongre için geldiğinden genellikle gündüz ve akşam kongre programına sadık kaldı. Biz ne yaptık derseniz vurduk kendimizi alışverişe.. Bu sefer kendi çapımızda mini bir İstanbul Shopping Fest. düzenledik bile diyebilirim. Annemle birlikte Nişantaşı, Cevahir AVM ve Profilo'dan bir sürü ganimeti eve taşıdık. Aralarda mola için kahve yerine soğuk bir şeyler içmek için molalar verdik. Nişantaşı'ndaki yemek molamız da yine Zamane Kahvesi oldu. Seviyoruz biz buranın yemeklerini, tatlılarını, soğuk ve sıcak içeceklerini, güler yüzlü çalışanlarını. Cumartesi günü erkekleri de yanımızda sürükledik ve bu kez rotayı İstinye Park'a çevirdik. Orada da bir süre kendimizi kaybettikten sonra molayı sahilde Girandola'da verelim dedik bu kez. Ve Hindistan cevizli, cookie'li, vişne ve yeşil elmalı dondurmalarımıza gömüldük. Buradan bir kez daha Girandola'ya seslenmek istiyorum: lütfen Gayrettepe'ye şube falan açmaya kalkmayın olur mu? Çünkü ne kadar yediğimi anlamadan çatlayana kadar yiyebilme potansiyelim olduğunu hissediyorum o güzelim dondurmaları. O yüzden biz Arnavutköy'e ya da Nişantaşı'na geldikçe yeriz, siz buralara gelmeye zahmet etmeyin.:)
İstinye Park dönüşü hepimiz cicilerimizi yerine yerleştirip, duşlarımızı alıp, yeniden giyinip, atıyoruz kendimizi dışarı. Bu kez istikamet Nusr-et! Adana'daki etoburluğumuz aynen devam ediyor anlayacağınız. Annem ve babam çok methini duymuşlar ta oralardan Nusr-et'in. Ayşe Arman röportajı, TV programları, dergiler falan derken her yerde karşılarına çıkan Nusr-et'i de denemeden gitmeyelim dediler. Önden Nusr-et'in meşhur spagetti'si, lokum'u ve köftesinden söyledik, sonra da bir Dallas steak, bir de bonfile bölüşmeye karar verdik. Başta "beni saymayın, bu aralar dikkat ediyorum" demiştim ama her gelenden otlana otlana ben bile ete doydum diyebilirim. Nusr-et'in her şeyi yine çok harikaydı, ama her zamanki gibi bende yine "en kısa zamanda en çok şeyi sipariş edip, hızlıca yiyip, giderseniz seviniriz" hissiyatını uyandırmayı başardılar! :) Yine de güvenilir ve leziz etin iki adresinden biri olduğu için gitmeye devam edeceğiz elbette.
Pazar günü bizimkiler için Antonius ile Kleopatra oyununa bilet almıştım. Oyun Atölyesi'nin bu oyununu hem de en önden izleyeceklerdi. Biz de onları bırakmak için karşıya geçelim ve hep Anadolu Yakası'nın imrenerek bahsettiğimiz ("ne güzel yürüyüş yolları var deniz kenarında, bizimki öyle değil işte, balıkçılar, arabalar,vs, yürünmüyor bir türlü.." şeklinde :)) tek yeri olan Caddebostan sahil yoluna yürüyüşe gidelim dedik. Ama Pazar günkü sıcağı hatırlıyorsunuz değil mi sevgili okur? İşte o sıcak, akşamın beşinde bile inanılmaz bunaltıcıydı ve benim gibi bir sıcakseveri bile mahvetti. Yarım saat yürüyüp, yarım saat gölge altında bir bankta dinlenip, yarım saat tekrar yürüyüp, yarım saat Caffe Nero'nun frappe latte'sini ve buzlu mangolu smoothie'sini içerek biraz daha mola verip, sonra biraz daha yürümeye çalışıp, kalp krizi geçirmekten korkarak klimalı arabamıza attık kendimizi.:) Zaten bizimkileri alma zamanı da gelmişti. Sıcaktan şikayet edeceğimi sanıyorsanız feci yanılıyorsunuz bu arada. Böyl bir şeyi benden asla duyamazsınız. Sıcakta yanlış olan bir şey yoktu, sadece biz yanlış bir program yapmıştık o gün. Yine de güneşe, maviye, yelkenlilere, martılara doymuş olmak bile yeter bence..:)
Pazar akşamı babamı yolcu edip, Pazartesi ve Salı annemle tam gaz alışveriş turlarına devam ettik. İki yorucu günün sonunda Salı akşamı annemi Akaretler W Hotel'in içindeki Day Spa'ya bıraktım. Ekim ayından kalma doğum günü hediyesi kendisini bekliyordu: masaj! :) O sırada ben Beşiktaş'ta biraz dolaştım. Daha sonra da akşam yedi gibi İso'cum, yasemin yağıyla yapılan masaj sonrasında parlamış olan annoşum ve ben arabamıza atlayıp, evimize döndük.
Annem tam da bu saatlerde evine dönmek üzere havalanmak üzere. Yani en yoğun şekilde "her güzel şey çabuk biter" diye düşündüğüm anlardayım. Evde bir de anne eli değmiş kuru patlıcan dolması kokusu olunca durumum daha da vahim tahmin edersiniz ki. Ee, o zaman kendimizi dışarı atmalı bu gece. Madem Hilton Honors Türkiye'nin Al Bushra'daki VIP partisine de davetliyiz, gidelim de şu burun sızlaması hissinden kurtulalım bakalım. Detayları fırsat bulduğum ilk anda yazacağım sizlere... Ama minik bir tüyo: ailenizin blogger'ı harika bir ödül almaya gidiyor!! :)
2 yorum:
Güle güle kavuş İmge..
Atladılar mı uçağa yine gelirler, ne olacak ki :)
Ödülünü merak ettim, çabuk yaz lütfen :)
Sevgilerr...
Zeugma,
Çok teşekkürler..:)
Ödülümüz iki iPad, iki bornoz ve Hilton Honors Gold üyeliği oldu..:) Ama hediyelerin tamamına kavuşmadığımız için yazıyı daha yazmıyorum. Neyse ki en önemli kısmına, yani iPad'lerimize kavuştuk. Karı-koca yeni oyuncaklarımızla kendimizi kaybetmiş durumdayız. Böylelikle 7 yıllık telefonunu değiştirirken bile ısrarla akıllı telefonlardan almayan ben de günümüz teknolojisine doğru bir adım atmış bulunuyorum. :)
Sevgilerimle..
Yorum Gönder