(Bu yazıyı 21 Ekim'de yazıyorum, sergiyi ise 19 Ekim Cuma günü gezdik. Ve ben bugün dönüyor olmalıyım! :))
19 Ekim Cuma günü öğlen saat birde Seda ve Sinem ile birlikte Sakıp Sabancı Müzesi'nde buluştuk. İzlenimcilik akımının yaratıcısı, öncüsü ve isim babası olarak bilinen Monet'nin olgunluk dönemi eserlerini bizlere getiren Sakıp Sabancı Müzesi'ne kocaman bir teşekkür göndererek yazıya başlayayım. (Ama bu kez fotoğraf çekimi yoktu ve bizler blogger'lar olarak bu duruma biraz üzüldük, haberiniz olsun. O yüzden buradaki görselleri müzenin web sayfasından aldım.)
Monet'nin meşhur nilüferleri, salkımsöğütleri, Japon köprüleri ve bahçesinin değişik köşelerinden doğa resimlerinin arasında kaybolurken bir kez daha hayatta/yaptığın herhangi bir işte başarılı olmanın tek bir sırrı olduğunu düşündüm: o işe tutkuyla bağlanmak! Hatta belki de biraz hastalıklı bir şekilde kendini o işe adamak... Sergi boyunca duvarlarda yer alan bilgi panolarından ve çıkışta Monet'nin ikinci karısının anlatımına eşlik eden görüntülerin yer aldığı videodan öğrendiğimize göre Monet yaşamı boyunca -son dönemde iyice bozulan gözlerine ve geçirdiği üç kornea ve bir katarakt ameliyatına rağmen!- resme ve bahçesine tutkuyla bağlanmış. Bu iki tutkusu da birbirini beslemiş bana göre. Doğada resim yapmaktan hoşlanan usta sanatçının en sevdiği zamanlar şövalesini ve boyalarını alarak açık havada uygun bir tema bulduğu bir köşeye yerleşip gün ışığı bitene kadar resim yaptığı anlarmış. Hayatının son 43 yılını Giverny'de kırsal yaşamın göbeğindeki devasa bahçesinde ve nilüferli göletinde geçiren sanatçının ikinci karısı olan Alice içinse durum pek kolay olmamalı! Zaten videonun bir yerinde Alice'in şuna benzer bir şey dediğine şahit oluyorsunuz: "Hayat boyu bir tablonun içinde yaşamak çok sıkıcıydı. Paris'i özlüyordum."
Güllü Yol, Giverny (1920-22)
Pourville Kumsalı, Günbatımı (1882)
1840-1926 yılları arasında yaşayan sanatçının ışığı ve ışığın doğa üzerindeki etkilerini resmetme merakı sayesinde ortaya çıkan eserlerindeki renk harmonisi insanı gerçekten kendisine hayran bırakıyor. İzlenimciliğe bile hafif alayla ve oldukça eleştirel bir gözle bakıldığı bir dönemde Monet'nin son dönem eserleri arasında neredeyse soyuta yaklaştığı çalışmaları var. Bunun nedeni ise gözlerinin iyice bozulmuş olmasıymış. Ameliyatlardan sonra gözleri düzeldiğinde "bunu ben mi yapmışım" diye şaşırarak baktığı ve hatta paramparça ettiği tabloları olmuş.
Nilüferler (1916-19)
Argenteuil Yakınlarında Yürüyüş (1875)
Paris'teki Marmottan Monet Müzesi'nden gelen bu harika başyapıtlar 6 Ocak'a kadar SSM'de sizleri bekliyor olacak. Ben de Paris'te bu müzeye gitmemiş olduğum için kendimi kınıyor ve bir dahaki sefere "Orsay'ı ikinci kez gezmek dışında Monet Müzesi'ni de ziyaret etmeyi unutma" diye yapılacaklar listeme not düşüyorum. Ah, Paris'e bir de Deli Aşk'ın Elif'i gözüyle de bakmalıyım tabi. Paris ve Londra yapılacakları birikti, en kısa zamanda ayak basmalı yine oralara. Ama önce sağ salim gelip bir jet-lag'imi atayım, sonra da gezi yazılarına başlayayım, ne dersiniz? :)
4 yorum:
Kıskandım :)
İmge;
Paris'te yapılacaklar listesine Monet ile ilgili olarak birde Musee de l'orengerie yi ekle, inan bana pişman olmayacaksın.:)
Sevgiler, Nilgün.
bu yazı sergi için hatırlatma oldu bana :)
bir an önce daha fazla ertelemeden gitmeliyim!
Asortik Krep,
Kıskananları acilen İstanbul'a bekliyoruz..:))
Nilgün,
Sen diyorsan hemen ekliyorum, ama bakalım bir dahaki Paris ne zaman olur.. İso gidiyor bu Pazartesi, ama duymasın sakın, benden önce giderse çok kıskanırım..:))
Muzurella,
Bence de hemen gitmelisin (ki eğer çok sefersen sonra yine gitme fırsatın olsun).. :)
Sevgiler
Yorum Gönder