Trinidad'da görülecek yerleri gördük sayılır. Ne demiştik Plaza Mayor ve Cespedes en önemli iki meydanıydı bu kentin. Cespedes'te bir tane bile fotoğraf çekmemiş olmamızı insanın burnunun dibindekini, elindeki avucundakini ihmal etmesine bir örnek olarak görüyorum, çünkü otelimiz Park Cespedes'e bakıyordu!
Neyse artık, minik bir meydan parkıydı, çok şey kaçırmıyorsunuz yani. Gelelim buradaki yeme-içme tüyolarına. Öncelikle Trinidad'daki en iyi restoranın otelimizin, yani Iberostar'ın restoranı olduğunu birçok rehberde okumuş olmamıza rağmen illa yerel deneyim yaşamak niyetiyle Fest Travel'ın bize otelde ayarladığı canım yemeği bırakıp bir "paladar" denemeye karar verdik bir akşam. Bakın açık konuşacağım, değişik bir ülkede yeni şeyler deneme heyecanınızı, hevesinizi anlıyorum ama Küba'da pek hevesli olmayın derim. Yemekleri zaten çok iç açıcı olmayan bu ülkede en azından otellerde bir standart yakalanmış durumda. Yapmayın, etmeyin, "Allah standarttan ayırmasın" diyip otelde yiyin işte yemeğinizi.:) Paladar, aslında aynı zamanda yerel halkın evleri olarak da kullandıkları minik aile işletmelerine verilen ad. Birkaç masalı bu yerlere yemek için gittiğinizde evin mutfağını, büfesini, konsolunu, içerideki odada duran yatağı falan görüyorsunuz. Ev sahipleri de sizi yemekli misafir olarak ağırlıyorlar. Biz de adı Malibran olan bir tanesine gittik. Bir gece önce biz otelimizde mis gibi yemeğimizi yerken burayı deneyip beğenen birilerinden duyup gitmeye karar verdik. Demek ki neymiş, her duyduğumuz yoruma inanmıyormuşuz. Karides, ıstakoz, balık, arada gelen birkaç şey, tabi ki pilav ve siyah fasulye ve patates gibi yan yemeklerden oluşan soframız zengin gibi duyulsa da lezzet açısından pek başarılı değildi. Ambiyans da vasattı. Bir tek şeye beş yıldızlı pekiyi veriyorum: o da en son gelen krem karamel. Gerçekten mükemmeldi. Ama siz siz olun Havana'ya kadar standarttan ayrılmayın! :)
Yemek faciasından sonra "aah ahh, akılsız başım, keşke o dev ananas avizesinin altında oturup ızgara etimi ya da balığımı yeseydim" diyerek değerini daha iyi anladığımız otelimize gelip mojito'larımızı içtik. Burayı not edin, çünkü gerçekten Küba'da her yerde mojito denedik ama en beğendiğimiz yer burası oldu. Müzik dinlemek, akşamları yemek sonrasında geç saatlere kadar takılmak için ise Trinidad'da iki tane güzel yer bulunuyor. Casa de la Trova ve Casa de la Musica. Biz ilkine iki kez gittik, diğeri hava muhalefeti nedeniyle açık değildi. Çalan gruplar gerçekten çok iyiydi, bir tanesinin CD'sini de aldık hatta. Buralarda restoranlarda, barlarda çalan gruplar mutlaka doldurdukları CD'yi size satmak istiyorlar. Teklif var, ısrar yok. Almazsanız da 1 CUC bahşiş bırakırsınız, olur biter. :)
Bu arada Trinidad'da yarım gün boş zamanımız vardı. O yüzden Fest denize girmek isteyenleri plaja bıraktı. Bulutların arasından bile yakıcılığını hissettiren bir güneşin altında Karayip Denizi'nin tadını çıkarma fırsatı bulduk. Deniz güzeldi, ama bir Kaş'a, Kemer'e, Fethiye'ye değişir miyim? Asla! Ama sonuçta deniz, kumsal ve güneş havasına girmenin keyfi paha biçilemezdi. Asıl sezon finalini burada değil Karayipler'de yapmış olduk böylece.:)
Bunların dışında Trinidad'da neler yaptık derseniz, yanıtı aşağıdaki kolajda. Renkli sokaklarında, dükkanlarında, pazarlarında dolaşıp rengarenk görüntüleri kazıdık zihnimize..
Benim için Havana ile birlikte gezinin iki başrol oyuncusundan biri oldu Trinidad. Bayıldım, aşık oldum renklerine..İki güne yakın zaman geçirdik ve ayrılık vaktinin gelmesinden hiç de hoşlanmadık! Ama keşfedilecek yeni yerler bizleri bekliyor tabi ki. Artık Camagüey'e gitme zamanı. Ama önce yol üstünde uğramamız gereken iki durak var. Hadi bakalım, yolcu yolunda gerek...
2 yorum:
İmge merhaba gezi yazılarına bayıldım çünkü sıkmadan gerekli bilgiler vererek yazıyorsun ve benim gibi gezme meraklılarına çok güzel rehber oluyor. Viyana-Salzburg yazılarını tek tek not aldım çünkü önümüzdeki yaz gitmeyi düşünüyoruz, hepsi harikaydı.
Sevgiler
Yeşim
http://nils-mum.blogspot.com
Yeşim, çok sevindim yorumuna..:) Çok teşekkürler. Tam olarak yapmak istediğim de bu zaten, başarabiliyorsam ne mutlu bana.
Daha çok varmış gerçi ama şimdiden Viyana-Salzburg gezinizin harika geçmesini diler, minik Nil'i öperim..:)
Sevgiler.
Yorum Gönder