Bosphorus Brewing Company ve Cem Yılmaz

Bu Pazar günü harika bir plan yaptık. Cumartesi akşamı Krek'in yeni oyununda dağıldığımız için (ayrıca bahsedeceğim) Pazar akşamı da Cem Yılmaz'ı izleyip gülmekten dağılalım istedik.:) Öncesinde de bir süredir adını duyduğumuz ve bize komşu olduğunu öğrendiğimiz mahallemizin pub'ı Bosphorus Brewing Company'yi deneyelim dedik. Ekibimizi aşağıda görüyorsunuz: Çağla&Tolga ve İso&ben. 

Gelelim mekana. Buranın açıldığını duyduğumda inanılmaz sevindim, çünkü bizde pub kültürü olmamasının büyük eksiklik olduğunu düşünüyorum. İş çıkışı ya da arkadaşlarınla sinema-tiyatro öncesi/sonrası bir(kaç) bira eşliğinde sosyalleşip eve dönme fikri bana hep çok hoş gelmiştir. Uzun uzun oturup yemek yemenin dışında bir iki saat takılmalık pub ortamı eksikliğini de hep hissetmişimdir. O yüzden böyle bir ortamın hem de evimize bu kadar yakın bir yerde açılmış olması beni çok sevindirdi. 

Ortamın çok tıkış tıkış ve gürültülü olduğunu duymuştum ama soğuk bir Pazar akşamı tam tersi bir durum hakimdi. Ahşap masalar, loş ışıklandırma, bar ortamıyla falan ambiyansını beğendim. Bence yer seçimi de harika. Sadece bize yakın olduğu için değil elbette, bir sürü iş merkezine de yakın olduğu için. Ama yemekleri  ve biraları için aynı yorumu yapamayacağım. Yemeklerinde iş yok, baştan söyleyeyim. Kızlar sebzeli lazanya, erkekler fish&chips  ve ortaya bir de sosis söyledik (sosisten ziyade yağ deposu minik sucuklardı onlar). Hepsi de vasattı diyebilirim. Biralar için vasat demeyeyim, sonuçta değişik bira tatları üreten yerleri motive edip yaşatmalıyız ama inanılmaz etkilendiğimiz bir lezzet vardı diyemem. Haliç Gold ve Karbon erkeklerin favorisi oldu. Ben İstanbul Pale Ale'i sevdim. Daha tatlımsıydı. Çağla ise elindeki İçmedik ile gece boyunca oyalanarak birayı adeta mutasyona uğrattı. Yenilen içilenin nispeten vasat olduğunu düşünürsek fiyatlar da nispeten pahalıydı diyebilirim. 


Ama buraya tekrar gider miyiz? Gideriz. Hatta belki müdavimi bile oluruz. Yemek yemeden, atıştırmalık ya da cips&çerez alıp bir iki bira içmeye gidilir. Ortamı güzel ve yakın diye. Ama yanında James Joyce olsaydı gider miydik bilmiyorum.:) Yemek ve bira kalitelerini daha da yükseltmelerini ve yaşamalarını da can-ı gönülden istiyorum. Menüyü ve mekanı daha detaylı incelemek isterseniz buraya.

Buradan çıkışta Astoria'ya gittik. Kahvelerimizi ve biletlerimizi alıp Cem Yılmaz ile büyük buluşmayı bekledik.  


Yerlerimize geçtik ve ondan sonrasını tahmin edersiniz herhalde. Güldük, güldük, güldük...

Cem Yılmaz bu ülkede "iyi ki var" dediğim isimlerden biri. Onun işlerine karşı objektif yorum yapamıyor olabilirim. Ne yapsa seveceğim, bana iyi gelen bir sanatçı yani. Keşke sahnede, sinemada, TV'de, her yerde daha fazla olsa ve biz de onu daha çok izlesek. Herkesin gözüne batan evleri, arabaları, hanları, hamamları, uçakları, uzay gemileri de olabilir. Çok kazansın, çok daha fazla ve güzel işler yapsın. Sonuçta güldürmek beyin işidir. Bir sürü beyinsizin uçuk paralar  kazandığı bir ülkede Cem Yılmaz bu bakımdan da beni mutlu eden ve umutlandıran bir isim olmaya devam ediyor. Evet, iyi ki var!



Hiç yorum yok: