Berlin'de Ne Yer Ne İçeriz

Berlin'de yeme içme alternatifleri o kadar çok ki kendinizi kaybedebilirsiniz. Alman tarzı restoranlarda genellikle sosis, şnitzel, fırında domuz budu, garnitür olarak patates salatası ve bira yiyorsunuz. Onun dışında da şehirde her çeşit mutfağı bulmak mümkün. Biz yine de çoğu zaman Alman tarzına uydurduk kendimizi. Mutlaka deneyin dediğim iki restoran var. İlki 1621'den bu yana hizmet veren ve Napolyon'un da bir kez burada yemek yediği bilinen Zur Letzten Instanz. Berlin'in en eski restoranı. Tahta masaları, sokak lambası formunda aydınlatmaları, sarı-kahve tonlarında dekorasyonuyla sıcacık bir yerel restoran. Söylediğimiz her şey çok lezzetliydi. Fiyatları da makul. Kapanışı da tatlıyla değil schnapps ile yapalım dedik. Burayı mutlaka deneyin. Adres ve restoranla ilgili daha detaylı bilgiler için buraya bakabilirsiniz (çoğu kategorinin İngilizce açıklaması var).  



Berlin aynı zamanda bir steakhouse cenneti. Ben de gitmeden önce birkaç steakhouse not etmiştim. Ama otelin concierge desk'indeki görevli aklımızı çeldi ve "diğerlerinin güzel ama zincir restoranlar olduğunu, şehrin en iyi steakhouse'unu görmek istiyorsak Midtown Grill'e gitmemiz gerektiğini" söyledi. Biz de bir bilene kulak vermeyi tercih ettik. Ve hiç pişman olmadık. Burası harika bir restoran. Bir sürü şarap çeşidi, açıkta pişirilen leziz etler, çeşit çeşit garnitür, şeker mi şeker garsonlar, kartpostal olarak sizin adınıza sevdiklerinize gönderebilecekleri tatlı menüleri ve hesapla birlikte gelen minik mangal&marshmallow&çikolata parçacıkları tepsisi. Daha ne olsun? Harika bir deneyimdi.

Berlin, diğer Avrupa şehirlerine göre genel olarak yeme-içme bakımından ucuz bir yer. Burası Berlin standartlarına göre pahalı sayılabilecek bir yer, ama emin olun İstanbul standartlarını da geçmeyecektir. Ve fiyat-kalite dengesine ekstra önem veren biri olarak ve Berlin'e giden herkese burayı gözü kapalı öneririm. Detaylar burada.


Bir kere daha yoğun et menüsünü kaldırabilecek bir mideye sahip olsaydık gözüme kestirdiğim bir steakhouse  da notlarımın arasında da yer alan ve 1968'den bu yana hizmet veren Block House'du. Bir dahaki sefere denemek isteyebilirim. Ambiyansları ve menüleri hoş görünüyordu. Sizin de aklınızda olsun. Zincir olduğu için şubelerini birkaç yerde bulmanız mümkün. Detaylar burada

Gelelim öğle yemeği molalarına. Genellikle bira ve sosis yedik diyebilirim. Currywurst adı verilen ve körili ketçap sosuyla tatlandırılan önce buharda pişmiş sonra kızartılmış sosis dilimlerinin hastası oldum diyebilirim. Elbette weissbier'ların (buğday birası) da. Bira konusunda Berlin ya da Münih tarzı fark etmez dedik, önümüze gelen her buğday birasını içtik! :) Bir akşamı da caz bar öncesinde Münih tarzı bir bira evi/bahçesi olan Hofbrau München'de şnitzel, sosis ve bira ile geçirdik. Fazla aydınlık, fazla uğultulu, yerel kıyafetleriyle (hani şu göğüsleri harika bir şekilde sergileyen karpuz kollu üstleri olanlar.:) ) servis yapan Alman kızların olduğu, festival havasında müziklerin çalınıp biraların su gibi tüketildiği yerlerden biriydi. Münih'te her yer bu tarz bira evleriyle doluymuş diye duydum. Motive edici! :)  


Öğle yemeklerinden birinde oturduğumuz aşağıdaki restoranı da kesinlikle öneriyorum. Berliner Dom ve Müzeler Adası'na eşit uzaklıkta bir yerde bulunan bu şirin ve minik restoranın adı Alt-Berliner Weissbierstube. Servis, yemekler ve ambiyans başarılı. Kendinizi Bergama Müzesi'nde  kaybetmeden önce burada enerji depolayabilirsiniz. Adres:  Rathausstraße 21 (hani şu kırmızı tuğladan yapılmış Belediye Binası'nın olduğu cadde üzerinde) 


Kapanışı da tatlıyla yapalım. Ama ondan önce bahsetmem gereken bir şey var ki Almanya'daki bakery'ler, kahve dükkanlarında vitrinde gördüğünüz tatlı ya da tuzlu unlu mamuller, kahvaltıdaki ekmek çeşitleri gerçekten muhteşemdi.  Özel bir ekmek sevgim olmamasına rağmen kahvaltıda canım peynirsiz, jambonsuz, ıvır-zıvırsız sadece ekmek yemek istiyordu, o derece! Kahve eşliğinde bu inanılmaz lezzetli sade ya da içi marmelatlı çöreklerle gün içinde keyif molaları vermeyi unutmayın. 

Gelelim çikolata çılgınlığı yaşayabileceğiniz dünyanın en büyük çikolata dükkanı Fassbender&Rausch'a. Çok şirin bir meydan olan Gendarmenmarkt'ta bulunan bu iki katlı mutluluk dükkanı görülmeye değer. Gerçekten alışveriş yapmadan veya üst katındaki kafesinde oturmadan önce burayı gezmelisiniz. İçerinin mis kokusunu içinize çekmelisiniz. Berlin'in ünlü kiliseleri, binaları ya da altta gördüğünüz üzere Brandenburg Kapısı'nın çikolatadan yapılmış kopyalarını görmelisiniz. Envai çeşit çikolata, pralin ve şekerleme arasında gözünüz dönmeli, kendinize ve sevdiklerinize ne alacağınızı şaşırmalısınız. En sonunda da üst kata çıkıp menüde kendinizi kaybedip, tatlı yiyebilme kapasitenizin maksimumunda bir şeyler sipariş etmelisiniz. Soğuk bir günse mutlaka sıcak çikolatasını içmenizi tavsiye ediyorum. Çeşitli aromalardan istediğinizi seçebilirsiniz. Biz acılı olanı seçtik ve tadına bayıldık. U2 ya da U6'nın Stadtmitte durağında inip Gendarmenmarkt çıkışından çıkar çıkmaz karşınıza çıkacak bu çikolata cennetinin tadını çıkarmadan dönmeyin.


Evet, Berlin yazılarının da sonuna geldik. Bir kez daha söylemeden geçemeyeceğim: çok sevdim ben bu şehri. Bakalım bir sonraki durağımız neresi olacak? Sağlıkla, ağız tadıyla ve sevdicekle birlikte gezmek gibisi var mı şu dünyada? :)

İyi haftalar hepinize..

4 yorum:

Zeugma dedi ki...

Bu kadar mı güzel anlatılır.
Bir gün Berlin'e gidersem sayende zerre kadar sıkıntı çekmeyeceğim, bu kesin..

Ellerine, emeğine sağlık İmgeciğim.
Sevgiler...

Imge dedi ki...

Zeugma,

Rica ederim.:) Her zamanki gibi bayıldım yorumuna.:)
Sevgiler..

Adsız dedi ki...

Sevgili İmge;
Ben de aynı fikirdeyim. Gerçekten çok güzel anlatmışsın. Hatta gezi planımı değiştirip Berlin e mi gitsek diye düşündüm doğrusu:)
Ama sırada Londra var. Yeri gelmişken, hem fiyat olarak uygun olup hem de müze ve diğer önemli yerleri daha rahat gezmek için; Londra da otelimi hangi bölgede ayarlamalıyım? Senin önerini almadan karar veremedim.
Sevgiler,
Nilgün Oğuz.

Imge dedi ki...

Nilgün selam,

Öncelikle "gezilecek yerlere yakın" olması için çok da uğraşma derim, çünkü metro ile her yere ulaşım çok kolay olacaktır. Fiyat olarak uygun derken gecelik 100 EURO'yu aşmayan pek çok 3, hatta bazen 4 yıldızlı otel bulabilirsin sanıyorum. Booking.com'da gideceğin tarihlere göre Westminster, Hyde Park, Londra Merkez diye arama yapabilirsin. Metroya yakın pek çok alternatif bulacağına eminim. South Kensington ve Chelsea'ye de bak ama daha pahalı alternatifler olabilir.

Ve mutlaka Hilton'un fiyatlarına da bak. Bazen inanılmaz uygun kampanyalar yapabiliyorlar. Düşünsene, 3 yıldızlı küçücük bir otele 70-80 EURO vereceğine 100 EURO gibi bir fiyata harika bir suitte kalabiliyorsun.

Yine zaman yaklaştıkça sormak istediğin şeyler olursa her zaman beklerim.:)

Sevgiler.