İlki 1967 yapımı. Catherine Deneuve'un 24 yaşındayken çekmiş olduğu Belle de Jour, yani Gündüz Güzeli. Film genç, güzel ve saygın bir evliliği olan bir kadının mazoşist fantezilerini doyurmanın yolu olarak gündüzleri bir randevu evinde çalışmaya başlamasını konu alıyor. Biraz hayal ile gerçeğin de birbirine karıştığı filmde sizin de kafanızın karıştığı olabiliyor. Ama o hayallere de dikkat, çünkü onlar da kadının ruhsal dünyası ile ilgili önemli bir içgörü sağlıyor. Klasiklerden sayılan bu filmi izlemenizi öneririm. Bu arada Catherine Deneuve'un doğal güzelliğine de hayran olmamak mümkün değil. Ayrıca günümüzdeki gibi her şeyi kusursuz gösterme çılgınlığının olmadığı bir dönemde çekilmiş olması da vücutlardaki kusurluluğun güzelliğini hatırlatıyor bizlere. Unuttuğumuz, ama bence önemli bir nokta.
İkinci film 2012 yapımı Uçuş (Flight). Denzel Washington'ın başarılı ama alkol problemi olan bir pilotu (Whip) canlandırdığı filmde nur topu gibi bir uçuş fobisi geliştirmenize neden olabilecek bir uçak kazası yaşanıyor. Son derece etkileyici ve gerçekçi sahnelerle çekilmiş kaza son derece ciddi olmasına rağmen çok az sayıda can kaybı ile atlatılabiliyor. Bunun da tek nedeni Whip'in ustalığı. Ama uçuş sırasında kanında fazla miktarda alkol ve hatta uyuşturucu (ayılmak için kokain kullandı, ben şahidim!) olduğu için ne yazık ki olaydan bir kahraman olarak çıkması gerekirken, hava yolu şirketinin açtığı dava ile uğraşmak durumunda kalıyor. Neyse ki bu problem de güçlü dostlar ve avukatlar ile çözülebilir çünkü yapılan simülasyonlarda aynı durumla karşılaşan hiçbir pilotun uçağı başarıyla indiremediği, Whip'in gerçekten durumu çok iyi kotardığı gibi bir gerçek var ortada. Ama ciddi bir alkolizm sorunu olduğu da gerçek. Avukatının mı alkol bağımlılığının mı etkili olacağını öğrenmek için filmi izleyin derim. Oyunculuklar ve anlatım son derece gerçekçi ve doğal. Beğeneceksiniz. Yönetmen Robert Zemeckis'i, de Forrest Gump'tan da hatırlayacaksınız.
Ve son olarak 1996 yapımı Secrets and Lies (Sırlar ve Yalanlar) filmi var. Yönetmen Mike Leigh. Söz konusu psikolojisi iyi incelenmiş aile dramları olduğunda kendisinin hastasıyız. Bkz. Another Year. Afrika kökenli bir İngiliz olan Hortense'in bebekken kendisini evlatlık alarak yetiştiren anne-babası öldükten sonra biyolojik annesini aramak üzere araştırmaya başlaması ve beyaz bir fabrika işçisi olan orta yaşlı Cynthia'ya ulaşmasıyla film başlıyor diyebiliriz. Cynthia'nın birlikte yaşadığı bir kızı daha var. İlişkileri çok harika sayılmaz. Bir de onlardan uzak ve ayrı bir hayat sürdüren, fotoğrafçı erkek kardeşi Maurice ve karısı var. Onlara da biraz sinir oluyorlar laf aramızda, çünkü maddi durumları daha iyi, çoluksuz çocuksuz dertsiz tasasız mis gibi hayat sürüyorlar, biz de burada sürünüyoruz diye. Maurice, Cynthia'nın kızının 21. yaş günü için kendi evlerinde toplanmayı teklif ediyor. Cynthia da fabrikadan arkadaşım diye tanıttığı Hortense'i de bu partiye çağırıyor. Filmin zaten neredeyse son bir saati evdeki bu doğum günü partisinde geçiyor ve bütün sırların ve yalanların da ortaya döküldüğü büyük buluşma bu oluyor.
Oyunculuklar ve ortamlar o kadar etkileyici ve doğaldı ki sanki İngiltere'deki bu yaşamlara gizlice tanıklık ediyormuşuz hissinde izledik filmi. Cynthia ile Hortense'in ilk buluştukları gün ve gizlinin saklının kalmadığı o doğum günü partisi. Aklımda uzun süre yer edecek doğallıkta sahnelerdendi. En sonunda Maurice'in şu sözleri de harika bir özetti bana göre: "Sırlar ve yalanlar! Aslında hepimiz acı çekiyoruz! Neden acımızı paylaşamıyoruz? Hayatım boyunca insanları mutlu etmeye çalıştım ve hayatımda en sevdiğim üç insan birbirinden nefret ediyor. Ve ben de arada kalıyorum. Artık buna dayanamıyorum!" Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, minik bir miktar empatiyle çözülebilecek şeylerin aile içi dramlara, soğukluk ve uzaklığa neden olabileceğini, aile ilişkilerinde sevgi ve karşılıklı anlayışın da çözemeyeceği bir sorun olmadığını gösteren güzel bir film. Çok sevdim.
Hepinize iyi seyirler..
Oyunculuklar ve ortamlar o kadar etkileyici ve doğaldı ki sanki İngiltere'deki bu yaşamlara gizlice tanıklık ediyormuşuz hissinde izledik filmi. Cynthia ile Hortense'in ilk buluştukları gün ve gizlinin saklının kalmadığı o doğum günü partisi. Aklımda uzun süre yer edecek doğallıkta sahnelerdendi. En sonunda Maurice'in şu sözleri de harika bir özetti bana göre: "Sırlar ve yalanlar! Aslında hepimiz acı çekiyoruz! Neden acımızı paylaşamıyoruz? Hayatım boyunca insanları mutlu etmeye çalıştım ve hayatımda en sevdiğim üç insan birbirinden nefret ediyor. Ve ben de arada kalıyorum. Artık buna dayanamıyorum!" Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, minik bir miktar empatiyle çözülebilecek şeylerin aile içi dramlara, soğukluk ve uzaklığa neden olabileceğini, aile ilişkilerinde sevgi ve karşılıklı anlayışın da çözemeyeceği bir sorun olmadığını gösteren güzel bir film. Çok sevdim.
Hepinize iyi seyirler..
7 yorum:
Tam da bu ara izlenecek film arayışına girmiştim. İlaç gibi geldi.
Teşekkürler sevgili İmge ;)
Sevgiler.
Zeugma,
Rica ederim.:)
Sevgiler..
Not alıyorum. Umarım vakit kaybı olmaz :) Teşekkürler :)
Sefa,
Üzerimde baskı yaratan, strese sokan bir yorum oldu bu biraz..Umarım zaman kaybı olmaz, yoksa sen bana kızarsın gibi geldi.:))
İyi hafta sonları..
Uçuş` u izlemiştim, sıradan sonu belli film izlemekten sıkılmışlara iyi gelicek.
Elif,
Katılıyorum. Hem de Hollywood'dan çıkmış olması ilginç değil mi? :)
Yorum Gönder