Eski Dostlar, Eski Dostlar

Geçen hafta eski dostlar buluşması yaptık yengemle. Üniversite yıllarımda dostluğumuzun en pekiştiği dönem sonrasında genellikle çok kısa, kaçamak buluşmalar, bir sürü aile koşuşturmacası arasında kısa ve ayak üstü zaman ayırmalar, telefon güncellemeleri falan derken uzun zamandır eskiden olduğu gibi pijama muhabbeti tadında saatlerce sohbet edemediğimizin farkına vardık. Varır varmaz da aksiyona geçip İso'cumun Chelsea-GS maçı için Londra'da olacağı bu üç günlük molayı değerlendirelim ve evi kız kıza yaşadığımız bir üniversiteli evine çevirelim dedik. Gerçi evde de pek durmadık ama olsun, maksat kafalar o moda girsin. ;)

16 Mart Pazar akşamüstüne doğru ağır misafirim geldi. Ve sanırım geldiği andan itibaren ilk iki buçuk gün TV açmadan, hatta tapeler dışında neredeyse Internet'e bakmadan, uyanık olduğumuz her dakikayı sohbet ederek geçirdik. Gerçekten dilimiz şişmiş ve telefonlar falan hiç kâr etmemiş! :)Üçüncü gün performansımız ilk günler kadar başarılı değildi, onun da sebebi konuşacak konumuzun bitmesi değil, akşamdan kalma olmamızdı sanırım. Çünkü Alka'lardan sonra günün ikinci yarısında yine yavaş yavaş açıldık. Sonra akşamına İso'cum geldi ve sabahına yengoşum gitti. Her güzel şey gibi bu da pek çabuk geçti.

Neler yaptık derseniz? Pazartesi öğlen kendimizi Beyoğlu'na attık. Alışveriş, dükkan didiklemece, Mano Burger'de bir hamburger molası, Galata sokakları turu, Litera'da güneşi batırma kadehi, evde pijamalar eşliğinde içip sohbete devam...  


Salı günü kahvaltı faslı sonrası kendimizi Rumelihisarı'na atıp nefis havada yürüyüş, Bebek'te Caffe Nero'da #gununkahvesi molası, Girandola'da dondurma molası, Galeri Selvin'deki sergiyi gezme, Ortaköy'de stantları turlayıp birkaç tane midye dolma atma, Beşiktaş'ta Ongun'la buluşup geceye devam etme...  


Galeri Selvin'de daha önce basın bültenini paylaştığım Akıntıya Karşı heykel sergisi 30 Mart'a kadar devam ediyor. Ve çok enteresan çalışmalar var. Keratalardan, kapı kollarından, anahtarlardan, çatal-bıçak-kepçelerden ve aklınıza gelebilecek bir sürü malzemeden yapılmış Akın Yıldırım heykelleri birbirinden ilginç isimlerle sizleri bekliyor. Biz çok sevdik. Uğrayıp görün derim. 


Kapanışı da Beşiktaş'ta Ongun'un da aramıza katılmasıyla yaptık demiştim. Kızlar burada olmadığı için bekar haftasında olan Ongun, iş çıkışı Hasbi'ye yanımıza geldi. Rakı her zamanki gibi sohbete yetmedi, eklemeler yapıldı yine kesmedi, gözümüzden yaşlar gelerek güldüğümüz Eğirdir-Barla çocukluk anılarımızı cila birası eşliğinde devam ettirelim diyerek The United Pub'a geçtik, tek cila olmayınca ikinci tura geçildi, en son Ongun'un da bizi eve bırakıp devam ederken yaptığı "sakın evde devam etmeyin" uyarısını da dinlemeyince geceyi üçe doğru bitirdik. Sabah da çoğu zaman olduğu gibi ergen uyanışı ile "Alkaaa!" çığlıkları ya da "O son birayı içmeyecektik" cümlesini onaylamak için kafa sallarken bile hafif baş dönmeleri ile ancak öğleden sonraya gelebildik. 


Biraz kıpırdanabilmeye başlayınca da hazırlanıp attık kendimizi Nişantaşı'na. Alacağımız birkaç makyaj malzemesi, ev için ıvır zıvır vardı. Onları hallettik. Sonra da benim bu aralar bitmek tükenmek bilmeyen tatlı krizimi dindirmek için Cookshop'a oturup ortaya karışık bir Magnolia söyledik. Sonunda denedim ve muzlu ve çilekliyi çok sevdim. Ve artık yavaş yavaş eve dönüp İso'cumu bekleme zamanımız geldi. Perşembe sabahı da yengemi mutlu mesut bir halde diğer yeğenine  teslim etmenin haklı gururuyla bloguma, çevirime, sosyal medyaya, gezi planları yapmaya, kısacası normal hayatıma geri döndüm. Dönerken de "bu buluşmaları çoook daha sık yapmalıyız" ana fikrini yanımda getirdim. :)

Hepimize keyifli bir hafta diliyorum.   

Hiç yorum yok: