Bir Ara Münih'e Gitmiştik Biz, Değil Mi? :)

16-19 Mayıs tarihleri arasında 3,5 günlük bir Münih gezisi yapmıştık İso'cumla ama araya giren pek çok şeyden dolayı yazacak zamanı ancak bulabiliyorum. Mayıs'ta Münih nereden aklımıza geldi derseniz, buranın zaten İso'cumun hiç aklından çıkmayan bir yer olduğunu belirteyim. Bunun nedeninin tamamen midesel olduğunu biliyorum. Tıpkı Londra'ya bayılmasının en önemli nedenlerinden birinin pub ortamları olması gibi Münih aşkının da en büyük nedeni sosis ve bira ikilisi! O yüzden bana da Münih'i göstermek için yanıp tutuşan kocama elbette hayır demedim. Yine bir son dakika planıyla atlayıp gittik Bavyera'nın başkentine. Az zamanda dersime yeterince çalışıp çalışmadığım konusunda da hiç tereddüt yaşamadım neyse ki, çünkü yanıma yıllardır orada yaşayan ODTÜ'den arkadaşım Hülya'nın detaylı bir e-mail olarak bana attığı yapmam gerekenler listesini aldım. E İso'cum da bira-sosis adreslerini biliyor nasılsa. Oh be, bu gezide pek rahatım! :)



Ama gitmeden oteli ayarlamam gerekiyor değil mi? Bu kez booking.com'dan değil lastminute.com'dan güzel bir fırsat yakaladım. Yalnız bu bir "top secret deal". Harita üzerindeki yerini, merkeze yakınlığını, dört yıldızlılığını ve fiyatını görüp ödemeyi yapıyorsun, sonra rezervasyon detayları mailine geldiğinde oteli öğreniyorsun. Tavsiye ederim, bu fırsatları kaçırmayın. Bu sayede süper bir fiyata dört yıldızlı Four Points by Sheraton Munich Central'de kaldık. Tertemiz, metro durağına yakın, odalarının genişliği ve rahatlığıyla nefis bir oteldi. Oktoberfest dönemi için de ideal olabilir, çünkü festival alanına yürüme mesafesinde. Litrelik biraları devirip yuvarlayıp otele yürüyerek -mümkünse devrilmeden!- gitmek paha biçilmez olsa gerek, ama o dönemde ne gizli ne aleni bir fırsat yakalayabileceğinizi pek sanmıyorum. Wi-fi lobide ücretsiz, o yüzden güne başlamadan orada bir beş dakika mola vermeden olmaz! :)




Bavulları bıraktığımıza göre gezmeye başlayabiliriz. Day ticket'lar 24 saat her ulaşım aracında geçerli ve partner ticket adı verilen 2-5 kişi için geçerli olanları fiyat açısından daha avantajlı. Şehrin kalbinin attığı yer Marienplatz. Burada Rathaus (Belediye Binası) ve bizim gittiğimiz dönem bir tadilat çalışmasının yapılmakta olduğu Frauenkirche (Church of Our Lady) adlı şehrin en önemli kilisesini görmeniz gerekiyor.  Bu bölgedeki ana ve ara caddelerin tamamı alışveriş için de tercih edebileceğiniz yerlerin başında geliyor. Bütün markaları ve Galeria Kaufhof ya da Karstadt gibi çok katlı mağazaları bir arada bulabilirsiniz. 

(Rathaus, St Mary Sütunu ve Balık Çeşmesi bir arada)

(tadilat halindeki kiliseyi en iyi nasıl görürüm diye tur atarken kilise dışında gördüklerim.:) )

Ana cadde boyunca yürüyerek Viktualienmarkt'a kadar devam etmenizi ve öğle yemeği molasını buz gibi bir bira eşliğinde burada bir şeyler atıştırmaya ayırmanızı öneririm. Her yer büfeler, biracılar ve istediğinizi alıp oturabileceğiniz tahta masalar ve banklarla dolu keyifli bir yeme-içme-pazar yeri burası. Yemek sonrasında sosis, peynir alışverişi yapabileceğiniz şarküteri dükkanlarını, çiçekçileri, ortada kurulan ve hediyelik eşyalar satan stantları gezebilirsiniz. Keyifli bir yer.


Daha sonra sizi Isar Nehri kıyısına alacağım. Burada yemyeşil ve nefis bir manzara eşliğinde biraz yürüyerek Deutsches Museum'a geleceksiniz. Biz ilgimizi çekmediği için gezmedik, çünkü burası uygulamalı bir bilim ve teknoloji müzesi. İlginizi çekiyorsa mutlaka görmelisiniz, çocuklarınızla gidiyorsanız mutlaka onları götürmelisiniz. 


İso'cumun daha önce gezdiği ve ehliyeti ile olmayan benim gibi birinin elbette hiç ilgisini çekmeyen BMW Müzesi de şehrin en ilgi çekici duraklarından elbette. Siz bana bakmayın, gezin sevgili okurlarım. ;) Hemen yanında  1972 Yaz Olimpiyatları için kurulmuş Olympiapark da yüzmeyi, koşmayı, gülle atmayı falan düşünmediğimiz için kulesini görüp, içinde minik bir tur atıp döndüğümüz yerlerden oldu. Kuleden Alpler'e kadar manzara görülebileceği rivayet edilse de deneyimli  turistler olarak artık az çok neler göreceğimizi bildiğimizden buraya çıkmadık. Sinema, konser, bitpazarı gibi spor dışında pek çok farklı etkinliğin de yapıldığı bu parka belki böyle bir sebep için uğramak daha keyifli olabilir. Gittiğiniz dönem ne var ne yok diye programa bir göz atın derim. 

(BMW Müzesi ile Olympiapark arasında Fazıl Say konser afişi görmek paha biçilmez.)

Bu arada şehrin en önemli sanat müzesi Pinakothek. Müzeler kompleksi desek de olur buraya çünkü üç kocaman bina ve üç ayrı müzeden oluşuyor aslında: Alte Pinakothek, Neue Pinakothek ve Pinakothek der Moderne. Pazar günleri hepsine giriş sadece 1 Euro, unutmayın. Biz içeriklerine bakarak Neue Pinakothek'i gezdik ve bayıldık. Üstüne de Hülya ile Englischer Garden'da bulunan Chinese Tower'ın önündeki bira bahçesinde buluşup içtik. Bu paragrafı ayrı bir yazı olarak, bol fotoğraflı göreceksiniz.;) Aynı şekilde yarım günümüzü ayırdığımız Nymphenburg Sarayı'nı ve bira duraklarını da öyle. 

(Fotoğrafı Foto Flu çektiği için halimiz malum! Neyse ki Hülya'nın elinden çıkan çok güzel fotoğraflarımız da var o güne ait. :) ) 

Açılış yazısını yazmış olayım. Ne de olsa başlamak bitirmenin yarısıdır derler. Bakalım öyle miymiş göreceğiz. :)

Hiç yorum yok: