KAŞ = AŞK (2014)

Bu sene de aşkımız Kaşımız ile buluştuk. Ağustos ayı boyunca İstanbul'u bekledik ama kapanış tatiliyle durumu nefis telafi edebildik doğrusu. Ayrıca Ağustos'ta her yerin kabus bir sıcağa ve kalabalığa sahip olduğu düşünülürse bundan sonra da İstanbul'da geçirmeyi tercih edebiliriz gibi görünüyor. Çünkü Eylül gerçekten yaz tatili için en ideal zaman bence. Gürültücü kalabalıkların azaldığı, denizin sıcacık olduğu, havanın akşamları klimasız yatılacak kıvama geldiği, püfür püfür esen ama üstüne bir şey almadan da askılı elbisenle oturabileceğin güzellikte olduğu, restoranlara rezervasyon yaptırmadan da gidebildiğin, harika bir ay Eylül. 

Bu kez İso'cumun itirazlarına rağmen benim ısrarımla Kaş merkezde kaldık ve dönerken o da merkezde olmanın çok daha keyifli olabileceğini kabul etti. Dolayısıyla deniz için bir gün hariç her gün Küçükçakıl'ı tercih ettik. Orada da bir gün hariç her gün Çınarlar'daki ağaç gölgeli, ful manzaralı, okazyon (;)) yerimize kurulduk. Bu sene Derya Beach yerine Çınarlar'ı tercih etmemizin nedenlerine gelince: birincisi sessizliğinin çok daha iyi olması (Derya giderek daha piyasa görünmeye başladı gözüme, yaşlanıyor da olabilirim), kocaman yeşil şemsiyeleri, konumu ve ağaç alanlarıyla koyu gölgesinin daha iyi olması (yaşlanıyor olabilirim), Lynchburg Lemonade'inden, köftelerine, tatlı saatlerine kadar her türlü yemek ve içkinin daha lezzetli ve servisinin daha iyi olması (Vedat Milor olma yolunda ilerliyor olabilirim ;)), servis elemanlarının yediden yetmişe efendi olması (al sana işte, elitist (!) olmuşum görüyor musun; selam veren, gülümseyen, düzgün Türkçeyle konuşan, hal hatır soran servis elemanlarının olduğu yeri tercih ediyorum utanmadan). 


Bu sene diğer senelerden farklı olarak bir günümüzü de Büyükçakıl plajına ayırdık. Burası da nefis bir koy. Adı üstünde büyük çakıl taşlarından oluşan bir plajı var, o yüzden deniz ayakkabısı giymenizi kesinlikle öneririm. Süssüz püssüz, kır restoranı tadında bir tesisi var. Şezlong, şemsiye, duş ve sessizlik arıyorsanız deneyebilirsiniz. İstekleriniz bu kadar sade olmalı. Buraya bir gün daha ayırmak istemiştik, ama öğleden sonrasını görünce "biz yine Çınarlar'dan şaşmayalım," dedik. Çünkü öğleden sonra denizden esen rüzgar, burada çok daha etkili olabiliyor. Ne şemsiye yerinde duruyor, ne kitap okuyabiliyorsunuz, saçım başım bira şişem şapkam derken nereye yetişeceğinizi şaşırabiliyorsunuz. Tatil stresleri işte. ;P Ama o saatleri de kıyıda sizi adeta yerinizden zıplatan dalgalara karşı oturarak, çocuklar gibi şen geçirebilirsiniz. ;) Rüzgarı görünce değişti, sabah başladığı gibi getiremedi akşamı ama yine de çok sevdik burayı da... Doğayla bütünleşmek için nefis bir koy... Üstelik Küçükçakıl'a 15 dakika yürüme mesafesinde, aklınızda olsun.


Kaş'ta günbatımlarının tadını çıkarmamak düşünülemez! Günbatımı izlemek için çoğunlukla durağımız bir Kaş klasiği olan Dejavu oldu. Ama bazen Çınarlar'daki şezlongumuzdan iki yana kayarak benzerini izlemeyi tercih ettiğimiz de oldu. Bu arada günbatımlarımız biraz Bomonti reklamı tadında olmuş sanki, ne dersiniz? ;)


Bizim için Dejavu kadar klasik iki Kaş durağından da burada bir kez daha bahsetmezsem olmaz. Her gidişte değişmediklerini görmek ve birkaç kez uğramadan dönmemek ise paha biçilemez. Bunlardan biri Mavi'nin önündeki midye dolmacı delikanlıdan defalarca midye dolma yemek (kardeşi buzlu badem satan, ikisi de birbirinden efendi gençler; bu sene eklenen küçük çocuk değil.). İkincisi ise geceleri yemek sonrası kapanışı Hideaway'in nefis kokteylleriyle yapmak. Aynı karede pek harika durmadılar sanırım. :/ Ama ayrı ayrı harikalar, emin olun!



Bu sene Kaş'taki lezzet duraklarımız arasında en favori ikisi Meymeze Bay Uygar ve Bahçe Restaurant oldu. Bahçe Restaurant (Bahçe Balık değil; sahipleri aynı aileden olsa da) zaten yılların Bahçe'si. Anlatmaya çok da gerek yok. Yıllardır var olmasının sebebini lezzetli ve doyurucu porsiyonlara sahip harika mezelerine, taptaze deniz ürünlerine, güleryüzlü hizmetine, şirin mi şirin bahçesine borçlu olmalı. Ve ününü sonuna kadar hak ediyor. Yeni yerler deneyelim diye son gelişlerimizde pas geçtiğimiz bu güzel restoranın nefis lezzetlerini yıllar sonra hatırlamak çok iyi geldi midemize.


Ama elbette yeni yerler denemeden de olmaz. Bu sene en çok duyduğumuz iki isimden biri olan Meymeze Bay Uygar'ı ve beğendi yatağında hüpletilmeyi bekleyen ahtapotunu denemeden hiç olmazdı. (Çok tavsiye edilen diğer restoran ise Zaika'ydı ama kebap ağırlıklı yemekleri olduğu için yaz sıcağında denemek içimizden gelmedi.) Meymeze sadece mezeleri ve yemekleriyle değil, arka fonda çalan Zeki Mürenler, Tanju Okanlar, dev ekrandan akan eski Türk filmi görüntüleri ve diyalogları, çok ilgili ve çıtıpıtı kadın servis elemanları ile sizi kesinlikle mest edecek bir yer. Hem midenize hem ruhunuza dokunacak bu mekanı denemeden dönmeyin.


Bunlar dışında geçen sene deneyip bayıldığımız Retro Bistro'ya da uğradık. Hamburgeri ve makarnaları bıraktığımız gibi duruyor, yine harikaydı. Bu kez geçen sefer deneyemediğimiz ve aklımızda kalan patlıcalı creme brulee'yi de denedik. Patlıcan ne alaka demeyin, yok böyle bir lezzet!


Yine geçen sene deneyip bayıldığımız Sumanu Şarap Evi'ne iki kez uğradık. Biri akşam tatlı kapanış niyetine nefis tatlı şaraplarından içmek için; biri de bir akşamı şarap-peynire ayırdığımız için. Sumanu'nun lezzetine bayıldığımız Küp marka nar, karadut ve böğürtlen şaraplarını Cihangir'deki kocaman içki marketinde de bulabileceğimizi öğrendik sahibesinden ve daha bir mutlu olduk. (Sanırım La Cave'den bahsediyorlar, Google'dan bulunan adres burada da bir köşede bulunsun.;)) Değişmeyen yerlerden biri daha işte burası da. Güleryüzlü üç harika kadın, kadın eli değmiş bir bahçe, mezeler ve müzikler, huzurlu bir sohbet mekanı. Çok seviyorum burayı da... Ömer Hayyam'ın ruhunun bizi izlediğini ve şarabın güzelleştirdiğini düşündüğüm yerlerden biri. ;)


Defalarca denenip onaylanmış klasik yerlerden Bi Lokma'ya da uğrandı elbet. Önden bi yaprak sarma, üstüne de bi lokma bölüşüldü itinayla. ;)

Kaş değişmeyen güzelliklerin, kalitenin ve lezzetlerin yeri bana göre. Bazı rutinlerin dünyanın en güzel şeyi olabileceğini hatırlatıyor bana. Yüzüme makyaj değmeden, plaj terliğimle ve şortumla da meyhane keyfi yapabildiğim ya da kokteyl içmeye gittiğim bir yer. Üstelik bunları arabaya binmeden, trafik çekmeden, piyasa yapmaya çıkmış kalabalıklara girmeden, kazıklanmadan yapabilmek paha biçilemez. O yüzden hep değişik bir yer denemek isteyen ben bile hiç sıkılmadan her sene -keşke defalarca olabilse- yaz tatili için Kaş'ı tercih ediyorum.

Seneye yine görüşebilmek, sadece kalbimizin değil aynı zamanda bir ayağımızın da hep sende olabilmesi dileğiyle dileğiyle güzeller güzeli Kaş

Hiç yorum yok: