Zaten üç gün, zaten program dolu, serbest zamanlarda da yat dinlen biraz değil mi? Yok, o saatleri de değerlendirelim diyerek merak ettiğimiz bu iki durağı da ziyaret ettik. (Geldiğimden beri öksürük ve ayak ağrılarıyla ulaşıyor olmam, yaptıklarımdan pişman olduğum anlamına gelmiyor.)
İlk durağımız Kanlı Kilise
Önceki yazılarımdan birinde de bahsetmiştim: aslında adı Dökülen Kan üzerinde İsa'nın Dirilişi Kilisesi (Church of Our Savior on the Spilled Blood) gibi bir şey oluyor. Peki bu dökülen kan kimin kanı? 1 Mart 1881'de bir suikasta kurban giden II. Alexander'ın. En demokratik, reformist ve özgürlükçü çarlardan biri olan II. Alexander aynı zamanda kölelere özgürlük veren ve halk tarafından sevilen de bir isim. Ama düzenin devam etmesini ve rahatlarının bozulmamasını isteyen karanlık güçler tarafından öldürülüyor ne yazık ki. İşte tam da onun öldürüldüğü bu noktaya oğlu III. Alexander bu kilisenin yapılmasını istiyor. Hem de I. Petro'dan itibaren süregelen "Avrupalılık"a inat, kilisenin Rus mimari stilinde yapılmasını istiyor. (Bu arada I. Petro ile Dubai şeyhinin vizyonerlik bakımından ruh ikizi olduklarını düşünüyorum, sadece biri birazcık "deli". :P)
Aşağıda II. Alexander'ın öldürüldüğü gün üzerinde olan üniformasını görebilirsiniz. Bu fotoğraf Hermitage Müzesi'nden. Yanında da kilisenin rengarenk dış cephesinden fotoğraflar yer alıyor.
1883 yılında yapımına başlanan ve 1907'de tamamlanan bu muhteşem kilisenin sadece dış cephesi ve binasının değil içindeki mozaiklerin de harika olduğunu söylemem gerekiyor. Giriş için kişi başı 250 ruble (yaklaşık 10 TL) ödeyerek içinin güzelliğini de mutlaka görün derim.
Daha çok İncil'den hikayelerin resmedildiği 7500 metrekare alana yayılan mozaiklerde II. Alexander'ın öldürülmesi ile İsa'nın çarmıha gerilmesi arasında da bağ kurulduğu söyleniyor. Kesinlikle görülesi bir kilise.
Dostoyevsky'nin Evi
Dostoyevsky ve ailesinin 1878-81 yılları arasında üç yıl boyunca yaşadığı ve yazarın Karamazov Kardeşler'i yazdığı evi 1971'den bu yana müze olarak ziyarete açılmış durumda. Kuznechny Pereulok caddesi, numara 5'te yer alan bu müze evi gezmek için kişi başı 160 ruble (yaklaşık 8 TL) ödüyorsunuz.
Burada Dostoyevsky'nin romanları, St. Petersburg yılları ve seyahatleri ile ilgili bilgi alabileceğiniz bir bölümün dışında asıl yaşadığı ortamı görmek ve mahallesinde ziyaret ettiği yerleri, karısıyla ilişkilerini öğrenmek paha biçilemez. Girişte sizi karşılayan şapkası, tüm gün fokurdayan semaveri, salon masasının üstünde sarma sigaralarının olduğu ve kızının öldüğü gün "28 Ocak 1881 - bugün babam öldü" diye not düştüğü tütün kutusu gibi kişisel eşyalarını görmek çok heyecan vericiydi bana göre. Geceleri evin sessiz olduğu anlarda çalışmayı seven Dostoyevsky sürekli çay ve sigara eşliğinde yazılarını yazarmış. Akciğer amfizemi olduğu için doktorunun yasaklamasına rağmen sigarayı hiç bırakamamış. İki tütünü karıştırarak kendisi hazırlarmış sigaralarını.
Tolstoy'un Dostoyevsky'nin karısı Anna ile ilgili "her eve lazım" mealindeki açıklamasıyla da her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadının olduğu da bir kez daha desteklenmiş oluyor. Gerçekten de Anna, yazarın en önemli eleştirmeni, sekreteri, editörü, ilk okuru ve daha pek çok anlamda desteğiymiş. O zaman gelelim evin en mabet yerine, büyük yazarın yazarın çalışma odasına. Aşağıda yazarın dolma kalemi, yazı masası, öldüğü günü ve saati gösteren saat, kitapları, temsili olarak yerleştirilmiş çayının durduğu odasını görebilirsiniz. Eğer kitap okumaya bayılıyorsanız ve Dostoyevsky hayranıysanız, bu görüntü karşısında tıpkı benim gibi tüylerinizin diken diken olacağını garanti edebilirim.
Bu müze ev hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz buraya bakabilirsiniz. Şimdi günübirlik bir gezi için şehirden biraz ayrılma zamanı. İki görkemli, yazlık saray bizi bekliyor. Gidelim mi? ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder