Hafta sonu İsocum'la birlikte uzun zamandır yapamadığımız bir şey yapalım dedik ve İstanbul'un tadını çıkarmaya karar verdik. Malum bu aralar İstanbul kültür-sanat etkinlikleriyle dopdolu. En önemlilerinden biri de şehrin çeşitli yerlerine yayılan ve ücretsiz gezilebilen 14. İstanbul Bienali. Koç grubunun Bienal'i ücretsiz yapmakla çok önemli bir şey yaptığının farkındayız değil mi? Biz Cumartesi öğleden sonramızı Bienal'in İstanbul Modern ayağına ayırdık. Öncesinde de tabi ki enerji toplamak için Karaköy'e gittik. 2-4 Ekim arası Karaköy'de Hellmann's Burger Fest olduğunu duymuştuk. O yüzden burger yiyeceğimiz zaten belliydi. Belli olmayan ise birbirinden güzel Karaköy mekanlarından hangisini seçeceğimizdi. Biz Tükkan'a oturduk. Karaköy klasiklerinden sokak sanatına karşı yediğimiz antrikot burger ve sebzeli krepten de çok memnun kaldık. Seviyorum ben burayı ya! Bu arada özel burgerler kaçırdık diye üzülmeyin. Festival kapsamında değişik bir lezzet falan yapmıyor katılımcı kafeler. Sadece her zamanki burgerlerini Hellmann's soslarla getiriyorlar önünüze. Yani antrikot burger hâlâ Tükkan'da sizi bekler. ;)
Gelelim Bienal'e. Bu seneki tema Tuzlu Su: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori olarak belirlenmiş.
Bir materyalin -tuzlu su- ve düğümlerle dalgaların çelişen imge biçimlerinin etrafında dönüyor sergiler. Dünyayı şiirsel ve siyasi olarak şekillendiren ve dönüştüren, görünen ve görünmeyen farklı dalga sıklığı ve biçimlerini, su akıntıları ve yoğunluklarını ele alıyor. Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla yas tutuyor, hatırlıyor, kınıyor, iyileşmeye çalışıyoruz ve kendimizi bu mekanda beraber yaşamış birçok topluluğun neşe ve canlılık olasılıklarına adıyor, formdan yeşeren yaşama sıçrıyoruz.
Gelelim bizim favorilerimize. Kanadalı Richard Ibghy ve Marilou Lemmens'in asetat, ip, tel, ahşap, vs ile yaptıkları ekonomi grafiklerinden oluşan Peygamberler çalışmasını çok sevdik. Örneğin, sol üstte "yer ve fiyat açısından piyasa payı"na bir bakış atılmış. Ya da sağ üstteki kapkara grafikte "veriye sahip olan ülkelerin sayısı" gösteriliyor. Grafiğin iki kara çubuğu da Dünya Bankası ve IMF'ye ait! Üstte ortada "normal kâr" ve "anormal kâr" görülebilir. Sağ altta "iş ve eğlence" arasındaki bağlantıya bakılırken sol altta ise "daha çok, daha iyidir" deniyor.
Michelangelo Pistoletto'nun Paçavraların Venüs'ü yüksek sanatı sıradan yaşama dahil etme projesi. Burada sadece ikisini gördüğünüz Sütunlar ise Lübnanlı sanatçı Marwan Rechmaoui'nin çalışması. Ortadoğu sanatçısına da böyle ilham veren bir coğrafya işte! Bombalandıktan sonra ayakta kalan şehir binalarının sütunlarını andırıyor tamamı.
Direniş ile ilgili çalışmalar çokçaydı. En çok da işçilerin direnişleri: ister Tekel İşçileri olsun, ister 19. yy sonunda İtalyan işçilerinin direnişi. Dünyanın her yerinde azınlıklara yapılan zulüm ve haksızlıklar, kültürlerinin yok edilmesi adına yapılanlar, maddi-manevi her türlü kıyım da sanatçılar tarafından ele alınanlardandı. Solda Lübnan'da Ermenilerin uğradığı Büyük Felaket'ten sağ çıkmayı başaran sanatçı Paul Guiragossian'ın sürgün edilen insanları resmettiği çalışması yer alıyor. Ortada ise Vernon Ah Kee'nin Avustralya'daki Aborijinlerin maruz kaldığı ırkçılığı betimleyen bir çalışma var. Boyanın kullanılmasında ve seçilen renklerde nefretin tüm biçimlerini sergileyen yüzler saklı! Aslı Çavuşoğlu'nun Ararat kırmız böceğinden elde edilen ve yok olmaya yüz tutan Ermeni kırmızısını araştırdığı çalışmalarını da kaçırmayın derim.
Sırada Orhan Pamuk'un karalama defterleri var. Bakmayın "içimdeki ressamı öldürdüm" dediğine, bana biraz piyasayı yokluyor gibi geldi. Yakında sergisini görürüz diyorum; at fab'a bekle! ;P
Sağda gördüğünüz resimde Sahtekar Politikacıları Atmak için Proje Deliği resmedilmiş. Bizim de en ihtiyacımız olan şeylerden biri sanırım bugünlerde! Rio de Janeirolu sanatçı Cildo Meireles, yeryüzü kabuğunun en ince olduğu yerlerden birine, Brezilya Ulusal Meclisi'nin önüne, magma tabakasına kadar inen bir delik açmayı hayal etmiş. İçine de kimlerin atılacağı belli: sahtekar politikacılar! Çinli sanatçı Liu Ding'in gerçekçi heykel resimlerinden oluşturduğu kolajlar da ilginç. Ama daha ilginç olanı sanatçının gerçekçi şiirler yazıp Bienal boyunca her gün onları İstanbul'daki otel odalarına bırakması.
Kapanışı da aşağıdaki ikiliyle yapayım. Sağdaki Sonia Balassanian'ın Taşların Sessizliği adlı çalışması. Ani antik kenti yakınlarında, Türkiye ile sınırın Ermenistan tarafındaki taş ocaklarından çıkarılan süngertaşlarını, gövdelerinden kopmuş on iki heykel başı şeklinde sergileyen sanatçı, Nisan 1915'te tutuklanarak öldürülen Ermeni aydınlarına gönderme yapıyor. Sağdaki Sığınak ise Nikita Kadan'a ait. Üst katında Doğu Ukrayna'da savaş sırasında harap olmuş bir müzeden esinlenen sanatçı, alt katta ise yeraltı sığınaklarında kullanılanlara benzer ranzalara toprak doldurmuş ve kereviz yetiştiriyor. "Aydınlanmanın müzeler gibi kırılgan kurumları saldırıya uğradıklarında yıkılsalar da yaşam var olmaya ve büyümeye devam eder" mesajı ancak bu kadar çarpıcı verilebilirdi.
Benden bu kadar. Çok daha fazlasını kendiniz gidip görmelisiniz. 1 Kasım'a kadar zamanınız var, ama elinizi çabuk da tutmanız gerekiyor, çünkü daha önce de dediğim gibi Bienal sadece İstanbul Modern'deki salonundan ibaret değil. Daha çok gezmemiz gerek çoook! ;) Bu arada rehberli turlara katılmak isterseniz bu linkten bilgi alabilirsiniz.
İyi haftalar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder