Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları

Geç tanışıp çok sevdiğim yazarlardandır Haruki Murakami. O yüzden eksiklerimi de hızla tamamlama kapsamında çalışmalarım devam etmekte. En son Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları kitabını okudum büyük bir keyifle. Gerçi sonunda biraz kalakaldım böyle birdenbire, aceleye gelmiş gibi mi bitmeliydi diye ama yine de tavsiye edeceğim kitaplardan biri olmasına engel değil bu. Ayrıca sadece sonunu değil, roman akışı sırasında birçok yerde birçok şeyi de yine okurun yorumuna bırakmış Murakami


Temel olarak "belki de kaderinde tek başına kalmak olan" Tsukuru Tazaki'nin ilk gençlik yıllarında hiç beklemediği bir şekilde kopmak zorunda kaldığı grubundan ayrılmasının yarattığı duygusal travma ve yalnızlığının anlatılıyor bu romanda. Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen diğer dört arkadaşı (hepsinin adında renklerle ilgili bir şey var) hiçbir neden belirtmeden (renksiz) Tsukuru'yu dışlıyorlar. Yıllar sonra hayatına tam da istediği şekilde, tek başına, Tokyo'daki evinde, tutkusu olan istasyonlar inşa ederek devam ederken yakınlaştığı Sara ise bu terk edilmişlik travmasının farkına varan ve bunun üstüne gitmesini öneren kişi oluyor. Ve asıl hikaye işte tam da böyle başlıyor sevgili okur. 

Alıntılar

...Temelde insanların birbirine karşı ilgisiz olduğu bir çağda yaşadığımız halde, başkaları hakkında muazzam miktarda bilgiyle çevrelenmiş durumdayız. Yeter ki isteyelim, insanlar hakkındaki bu bilgileri rahatlıkla elde edebiliriz. Buna rağmen, yine de başkaları hakkında gerçekte hiçbir şey bilmiyoruz... (sosyal medyada profillerimizden bahsedildiğini anlamışsınızdır sanırım)
...İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi...
... Onların Tsukuru'da bulmayı bekledikleri, kendisinin gereksiz bularak ardında bıraktığı, bir zamanlarki haliydi. O hali yeniden canlandırarak onlara sunabilmek için, doğallıktan uzak bir şekilde rol yapması gerekiyordu... (uzun yıllar aileden uzak yaşadıkça ortaya çıkan doğal durum tanıdık geldi mi?
... Serinkanlı ve daima sebatkâr duruşunu koruyan Tsukuru Tazaki. Hayır, serinkanlı olmadığım gibi daima sebatkâr duruşumu koruyor da değilim. Bu yalnızca bir denge sorunu, o kadar. Yüklendiğim ağırlığı taşıma odağının sağına ve soluna, alışkanlıkla ustaca dağıtıyorum sadece. Başkalarının gözüne serinkanlılık olarak yansıyor olabilir. Fakat bu asla kolay bir iş değil. Göründüğünden daha zahmetli. Üstelik denge düzgün bir şekilde sağlansa bile, taşıma odağına yüklenen toplam ağırlık, zerre kadar azalmıyor...
   
Okuyun, seveceksiniz.
İyi haftalar!

5 yorum:

sezenyildirim dedi ki...

Murakami kalp ben:D ben de eksiklerimi yavaş yavaş kapatmaya çalışıyorum. Tzukuru (Tuzu kuru ya da:D) Çok güzel bir kitaptı. Çok keyifli bir okuma olmuştu. İçim nasıl da acımıştı ayrıca.

Imge dedi ki...

sezenyıldırım,

Kıh kıh, tuzu kuru.. :)) Gerçekten hüzünlü bir hali vardı garibimin. ;)

Bu arada elimizi çabuk tutmamız gerek, yeni kitap yayınlanıyormuş Ocak'ta! Yetişemiyoruz Murakami'nin hızına valla.

sezenyildirim dedi ki...

Bir de Doğan Kitap'ın fiyat politikasına yetişilmiyor. Altınları bozdurmak gerek kitapları okuyabilmek için. İdefix indirimlerini takip etmekten bir hal oldum:)

sezenyildirim dedi ki...

Bir de Doğan Kitap'ın fiyat politikasına yetişilmiyor. Altınları bozdurmak gerek kitapları okuyabilmek için. İdefix indirimlerini takip etmekten bir hal oldum:)

Imge dedi ki...

:)))
Ama şu an yılın en keyifli dönemi İdefix'te. Yaşasın sanal kitap fuarı!! ;)