Son dönem okuduklarım arasında bir klasik bir de çağdaş dünya edebiyatından bir roman var. Önce klasikten başlayayım; en sevdiğim Dostoyevski'den İnsancıklar. Yazarın 1846'da yazdığı ilk romanı. Dönemin yayımcılarından Nekrasov'un "Yeni Gogol doğdu!" dediği ve eleştirmen Belinsky'ye götürdüğü kitap. Dostoyevski o sırada 23 yaşında. Belinsky'nin kendisiyle alay edeceğini düşünüyor. O ise okuduktan sonra heyecanla, coşkuyla "Siz kendinizi anlıyor musunuz?" diyor genç yazara tekrar tekrar. "Gerçeği keşfetmiş ve bir sanatçı olarak ilan etmişsiniz, size bir yetenek verilmiş, yeteneğinizin değerini bilin ve emin olun, siz büyük bir yazar olacaksınız." Belinsky ne kadar haklıymış ve ne değerli bir eleştirmenmiş. Üzerinden 170 yıl geçmiş kitaba hayran kalıyoruz sonuçta.
İnsancıklar'da Makar adlı olgun bir adam ve Varvara adında bir genç kızın mektuplaşmalarını okuyoruz. St. Petersburg'da yoksul insanların dünyasında geçen bu mektuplaşmalar yüreğin en derinlerinden gelen yoğun duygularla yazılmış, çok içten. Çok da iç acıtan yanları var bu kadar yokluk dünyasının tabi. Okumalısınız.
İkinci önerim ilk romanına da bayıldığım Pascal Mercier'den Sahnede Ölüm. Aslında biz Lizbon'a Gece Treni'ni yazarın ilk romanı sansak da bu ilk romanıymış. Diğeri daha önce yayınlanmış sadece. Ha bu arada biz yazarın adını Pascal Mercier sansak da aslında o romanlarında kullandığı takma adı, gerçek adı ise Peter Bieri. Bu yanlış sanılarımızı savdığımıza göre kitabı anlatmaya başlayabilirim. ;)
Kitabın adını olduğu gibi Türkçeleştirirsek "Piyano Akortçusu" adı ortaya çıkıyormuş. Gerçekten de başarılı bir besteci olma tutkusu -daha doğrusu saplantısı, takıntısı- olan bir piyano akortçusunun adının trajik bir cinayete karışmasıyla birlikte uzun zamandır birbirlerinden kopuk hayatlar sürdüren ikiz çocukları Patrice ve Patricia da bir araya gelirler. Buluşmadan önce de aradan geçen yıllar boyunca yaşadıklarını, daha çok da evden geri dönmeyecek şekilde uzaklaşma nedenlerini birbirlerine yazmaya karar verirler. Defterler dolu yazılanları buluştuklarında birbirlerine vereceklerdir. Ve o defterler öyle aile sırları, öyle psikolojik çözümlemeler, öyle ruhsal altyapılar, öyle geçmiş travmalar barındırır ki hepsinin toplamı size dört dörtlük bir roman sunar. Çok sevdiğim bir yazar, çok sevdiğim iki derin roman. Henüz tanışmadıysanız daha fazla zaman kaybetmeyin derim.
Ne zaman Boğaz'a yürüyüş yapmaya insem, Arnavutköy'deki Galeri Selvin'e uğrarım. Bu minicik galeriden daha önce de mutlaka söz etmişimdir size. Küçük ama ilgi çekici sergilere ev sahipliği yapan bir yer. Gezmesi 15 dakika falan süren bir oda hatta. ;) Pazartesi uğradım ve bir haftası kalan nefis bir sergi gezdim.
Yunan sanatçı Martin Krastev'in "Çocuklar, Oyunlar, Kent" sergisi 22 Şubat'a kadar devam edecek. Çok güzel yağlıboya tablolar var, adı üstünde en temel motif çocuklar ve oyunlar. Kent ise canım İstanbul'un Galata'sı, tarihi yarımadası, Arnavutköy'ü... Siz de mutlaka uğrayın bir ara derim.
Galeri Selvin iletişim bilgileri ve diğer detaylar için buraya.
Kitabın adını olduğu gibi Türkçeleştirirsek "Piyano Akortçusu" adı ortaya çıkıyormuş. Gerçekten de başarılı bir besteci olma tutkusu -daha doğrusu saplantısı, takıntısı- olan bir piyano akortçusunun adının trajik bir cinayete karışmasıyla birlikte uzun zamandır birbirlerinden kopuk hayatlar sürdüren ikiz çocukları Patrice ve Patricia da bir araya gelirler. Buluşmadan önce de aradan geçen yıllar boyunca yaşadıklarını, daha çok da evden geri dönmeyecek şekilde uzaklaşma nedenlerini birbirlerine yazmaya karar verirler. Defterler dolu yazılanları buluştuklarında birbirlerine vereceklerdir. Ve o defterler öyle aile sırları, öyle psikolojik çözümlemeler, öyle ruhsal altyapılar, öyle geçmiş travmalar barındırır ki hepsinin toplamı size dört dörtlük bir roman sunar. Çok sevdiğim bir yazar, çok sevdiğim iki derin roman. Henüz tanışmadıysanız daha fazla zaman kaybetmeyin derim.
"Bakışlar tuhaf, uçucu şeylerdir; ancak biri onları okursa vardırlar; o zaman da bütün sözcüklerden daha konuşkan, daha keskindirler."Gelelim sergiye...
Ne zaman Boğaz'a yürüyüş yapmaya insem, Arnavutköy'deki Galeri Selvin'e uğrarım. Bu minicik galeriden daha önce de mutlaka söz etmişimdir size. Küçük ama ilgi çekici sergilere ev sahipliği yapan bir yer. Gezmesi 15 dakika falan süren bir oda hatta. ;) Pazartesi uğradım ve bir haftası kalan nefis bir sergi gezdim.
Yunan sanatçı Martin Krastev'in "Çocuklar, Oyunlar, Kent" sergisi 22 Şubat'a kadar devam edecek. Çok güzel yağlıboya tablolar var, adı üstünde en temel motif çocuklar ve oyunlar. Kent ise canım İstanbul'un Galata'sı, tarihi yarımadası, Arnavutköy'ü... Siz de mutlaka uğrayın bir ara derim.
Galeri Selvin iletişim bilgileri ve diğer detaylar için buraya.
Bu aralar çok sergi gezdim. O yüzden sırada yine bir sergi var. Bu kez burnumuzda kahve kokusuyla sergi gezeceğiz. Kahve severler benden ayrılmayın. ;)
2 yorum:
Dostoyevski'nin en keyifli, içten ve dönemini anlatan kitaplarından birisidir. Büyük dehaya saygılar!
Mehmet Bilgehan Merki,
Katılıyorum. Saygılar bizden. ;)
Yorum Gönder