Arzu Tramvayı

24 Şubat Cumartesi akşamı Uniq Hall'da Arzu Tramvayı'nı izledik. Bu sezon görmeyi merakla beklediğim oyunlardan biriydi ve dördüncü sıranın ortasından yer kapabilmenin haklı gururuyla izledim oyunu. ;) Merak ettiğim kadar varmış. Yaklaşık iki buçuk saat süren iki perdelik bu Tennessee Williams oyununa bayıldım. Oyuncu kadrosundan zaten harikalar yaratabilecek bir ekiple karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyordu, ama Zerrin Tekindor oyunculuk anlamında açık ara uçmuş gitmişti yine diyebilirim.  Yönetmen de Kim Korkar Hain Kurttan'da olduğu gibi yine Hira Tekindor bu arada. 


Oyunun konusundan kısaca bahsedeyim. Orta yaşına rağmen hâlâ güzel bir kadın olan Blanche (Zerrin Tekindor), yıllar sonra elinde bavuluyla ve tatil için olduğunu söyleyerek kız kardeşi Stella (Şebnem Bozoklu) ve kocası Stanley'in (Onur Saylak) New Orleans'ın çok da tekin olmayan semtlerinden birinde yaşadıkları minicik evlerine çıkagelir. Zamanla Blanche'in içinde bulunduğu düşkün durum, aile evini elden çıkardığı, öğretmenlik mesleğini bırakması, bu eve adeta sığınmadan önce üçüncü sınıf otellerde yaşadıkları ve bunların arka planları ortaya çıkar. Bu durum maço enişte Stanley ile aralarında ciddi çatışmalara da neden olur. Stella arada kalan, iyi niyetli kız kardeştir. Mitch (İbrahim Selim) ise Blanche için bir umut olabilecekken toplumun erkek egemen ikiyüzlülüğünden sıyrılamayan pasif zalimlerindendir. Aktif zalim Stanley'nin ise gelebileceği şiddet noktasının sınırı yok gibi gözükmektedir. Olaylar 1950'ler Amerika'sında geçse de aynı toplumsal baskı, şiddet ve ikiyüzlülüğü bizzat günümüzde ve ülkemizde fazlasıyla görmek mümkündür. 

Tennessee Williams, oyunlarında kendi ailesindeki karakterlerden ve yaşantılarından izler yansıtmayı seven bir yazar. Kızgın Damdaki Kedi'de de olduğu gibi satır arası ama oldukça önemli bir etki yaratan bir eşçinsel aşk hikayesi bu oyunda da mevcut. Ruhsal dengesizlikleri ve kırılganlığıyla Blanche da akıl hastanesine yatırılan kız kardeşi Rose'dan esinlenerek oluşturduğu bir karaktermiş. 

Hikayesiyle, kostümüyle, dekoruyla, oyuncularıyla, sahneleniş şekliyle, o cıvıl cıvıl görünen Blanche'ın içimde yarattığı o boğucu hüzün duygusuyla, kısacası her şeyiyle çok sevdim bu oyunu. İzlemenizi öneririm. 

İyi seyirler!

Hiç yorum yok: