Elia Kazan hakkında ismi ve Türk asıllı bir yönetmen olması dışında hiçbir şeyini bilmediğim halde Zülfü Livaneli yazdığı için bu kitabı okudum. Zülfü Livaneli sanırım kendisine karşı derin bir muhabbet duygusu beslediği için duygusal bir anlatımla söz etmiş ünlü yönetmenden. Oysa ki o "Anadolu gülüşü" olarak adlandırdığı gülüşün "işini bilirlik hınzırlığı" olduğu pek net anlaşılıyor adamın karakterinden. ;)
Yaptığı işler ne kadar başarılı olursa olsun McCarthy komisyonu soruşturmasında komünist arkadaşlarını ele vermiş olması saygı duyulası bir karakter olmasının önünde büyük bir engel bana göre. Ömür boyu bunun vicdan azabını çekmiş olsa da -ki ne kadar çekerse azdır- sonuçta ideallerini, arkadaşlarını, yola birlikte çıktığı insanları yarı yolda bırakan biri olarak anılmayı hak etmiş biri. Yaşlılıkta -hatta giderayak- çekilen vicdan azapları bana göre değil. Zamanında bunu yaşayıp, o vicdan azabından kurtulacak bir şeyler yapabiliyorsan -hem kendin, hem de haksızlık ettiğin kişiler için- o zaman saygıya değersindir.
Tabi ki bunlar benim düşüncelerim. Yoksa Marlon Brando, Anthony Quinn gibi sanatçıları sinemaya kazandıran, bir dönem Marilyn Monroe ile aşk yaşayan, Robert de Niro ve Martin Scorsese'nin kendisine evlat gibi davrandığı, yaşam boyu onur Oscar'ı dahil üç Oscar alan bir sinema adamının genel anlamda hayattaki başarısını eleştirmek/sorgulamak bana düşmez. Yine kitapta okuduğum bir Tennessee Williams alıntısını da tam burada paylaşmak yerinde olur: "Dünyada iyi insan, kötü insan diye bir şey yoktur. Herkes birbirini kendi egosunun çatlaklarından izler, hayat bir yanlış anlamalar bütünüdür."
Son yıllarında, yorgun bünyesini ta Amerika'dan kaldırıp Kayseri'de ana-baba toprağına getirmeyi beceren ve ailesiyle ilgili de içinde pek çok yara ve hesaplaşma duygusu barındıran bu yaşlı adamın üzüntü ile ilgili öğüdü de kayda değer. "Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür." Zülfü Livaneli üzüntü-acıma-yazıklanma-pişman olma gibi kavramlara çok yabancı olarak tanımladığı Elia Kazan'ı bir savaşçı olarak nitelendirmiş. Bense üzüntü ile ilgili söylediklerine bir derece katılsam da daha çok bencil-duyarsız-uzak bir karakter olduğunu düşündüm okurken.
Kitaptan bir alıntı da rakıyla ilgili olsun: "Türkler ve Yunanlılar rakıyı efkarlanmak ya da efkar dağıtmak için içerlerdi. Efkâr, fikirler demek ama bizlere göre fazla fikir üzüntü anlamına geldiğinden, bazen hüznün dibine vurmak, bazen de bu etkiden kurtulmak için rakıya sarılırız." O zaman caanım Yunanistan'a selam olsun diye alakasız bir şekilde kapatayım bu yazıyı. ;)
Kitabı da illa okuyun demem, ama neticede 114 sayfalık bir çıtır çerez, hani Livaneli hatrı var falan derseniz, siz bilirsiniz. Ayrıca kitap boyunca yer alan M.K. Perker illüstrasyonlarına da bayıldığımı söylemem gerek. Onun hatrına da da okuyabilirsiniz bak kitabı. ;)
2 yorum:
Zülfü Livaneli'nin Elia Kazan hakkındaki fikirlerini, sevgisini yazılarında fazla fazla gördüğümüz için bu kitaba yeltenmedim. Tekrardır diye düşündüm açıkçası. Denk gelirse okurum belki. Yazının ikinci paragrafına kesinlikle katılıyorum. Yaşlılıkta çekilen vicdan azapları bana göre de değil.
Hiçbir dönemde pişmanlığımızın olmaması dileğiyle, sevgiler İmge... :)
Sezer,
Son dileğine tüm kalbimle katılıyorum. Kitap hakkında da gayet doğru düşünmüşsün, öngörün için de ayrıca takdirlerimi yolluyorum. ;)
İyi haftalar,
Sevgiler.
Yorum Gönder