Gezdiğimiz şehirler arasında Sevilla favorimiz oldu. Estetik güzelliği, canlılığı, yeme-içme mekanları, Santa Cruz bölgesindeki ara sokakları, sıcacık havasıyla bayıldık bu şirin şehre. Bir önceki yazımda Katedral'de buluşalım demiştim değil mi? İşte Cordoba'yı bitirip 21 Nisan akşamüstü varıyoruz Sevilla'ya. Otelde nihayet incecik elbiseme kavuştuktan -ama Granada sonrası çorapsız çıkmaya cesaret edemedikten- sonra atıyoruz kendimizi Katedral'in olduğu ana meydana. Biraz harita inceleme molası vererek Sevilla'da geçireceğimiz iki günün planını çiziyoruz oradaki bir bankın üzerinde. Katedral'in içini gezmiyoruz. Ama dünyanın en büyük katedrali olan bu muhteşem yapıyı tavaf ederek çeşitli açılardan görüp hayran kalıyoruz. Bu arada ünlü kaşif Kristof Kolomb'un mezarı da bu katedralin içindeymiş. Önünde duran faytonları görünce bir an için Viyana'daki Stephansdom'u hatırlıyorum, ama orada çok önemli bir -hatta iki- eksik vardı: güneş ve palmiye ağaçları! :)
Gelelim Sevilla'daki en beğendiğim tarihi yer olan Alcazar Sarayı'na. Açıkçası "zaman olursa gezeriz, yoksa gezmesek de olur" diye düşündüğüm bir yer olmasına rağmen burası beni çok büyüledi. İşlemeleri, süslemeleri, bahçeleri, kapıları, duvarları, avluları, çeşmeleri, havuzları, hamamlarıyla ve bunların nefis bir bütünlük ve anlatım ile sunulmasıyla çok severek gezdiğimiz bir yer oldu diyebilirim. Orijinali 10. yüzyıla dayanan bir Mağribi kalesi olan bu yapı İspanyol Kralı 1. Pedro zamanında şimdiki halini almış. Çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşmış bu sarayın kapılarındaki ahşap işçiliği, duvarlarındaki süslemeler ve seramikler görülmeye değer. Bu arada "alcazar" adını İspanya'da birçok yerde görebilirsiniz. Arapça'daki "el kasr" yani kale/hisar anlamına gelen bu kelime o sarayın Müslüman kökenleri olduğunu da göstermektedir.
Sarayın en keyifli bölümlerinden biri de bahçeleri. Öyle ki havuz ve çeşmelerin şırıltısını dinleyerek saatlerce içeride zaman geçirebilirsiniz. Tepesinden sürekli su akan en büyük havuz Merkür Havuzu. Ama biz bir buçuktan iki günlüğüne oraya gelmiş turistler olarak sadece yarım saat bahçeye ayırdık (o da benim güneşin altında biraz ısınmam için verdiğimiz bir molaydı çünkü sabah saatlerinde Sevilla bile serindi).
Yine uzun uzun bahçelerinde zaman geçirebileceğiniz, çimlerinde yayılıp, bisiklet sürebileceğiniz, hatta yapay nehrinde sandal sefası yapabileceğiniz bir diğer yer için bakınız: Plaza da Espana. İçinde Maria Luisa Parkı bulunan kompleksin 1928'de inşa edilmiş ana binası da çok etkileyici. Biz uzun uzun vakit geçirmek ve mola vermek için park-bahçelerden çok tapas barlardan yana kullandık hakkımızı, ama bu keyifli ortamlar sizlerin aklınızda olsun istedim.
Sevilla'da nehir kıyısında görülmesi gereken iki önemli yapı daha var. Bunlardan biri Altın Kule anlamına gelen Torre del Oro. 13. yüzyılın başında inşa edilen bu kule Ortaçağ'da hapishane olarak kullanılmış. Daha sonra ise Hint Adaları'ndan gelen filoların getirdikleri ganimetlerin saklandığı bir hazine olarak görev görmüş. Bendeki fotoğrafı güzel olmadığı için sağ olsun Google'dan yürüttüm bu resmi.
Diğer iki fotoğraf da Plaza de Toros, yani boğa güreşi arenasına ait. Daha önce şu yazımda bahsettiğim nedenden dolayı bir daha hiçbir kuvvet beni bir daha boğa güreşi izlemeye götüremez! O yüzden bu mesafeden dış görüntüsünü çekmek benim için yeterliydi. Tarihini, hikayesini falan da merak etmiyorum. Edenlere mani olmayayım, buyrun kendiniz gezin, görün, araştırın ama beni karıştırmayın lütfen.
Sırada Seville'nin sefa durakları var. Yeme-içme, tabi ki flamenko, nehir kıyısı ve ara sokaklar... Benden ayrılmayın.:)
2 yorum:
Alcazar Sarayı gerçekten büyüleyici İmgeciğim. Diğer yapılar da muhteşem.
Her yer, her şey bakımlı ve çok güzel.Verdiğin bilgiler ışığında tek tek büyütüp inceledim.
Sefa duraklarını çok merak ettim.
Senden tabii ki ayrılmıyorum sevgili rehberim :)
Teşekkürler, sevgiler...
Zeugma,
Şimdiye kadar bahsetmediğim çok doğru bir şeye değinmişsin.. Her yer ve her şey kesinlikle çok bakımlıydı. Hem Sevilla'da hem de diğer şehirlerde. Elhamra'da da sarayın kendisinden çok bahçelerine, girişine, çevresindeki ormana ve düzenine hayran kalmıştım mesela.
Sadece tarihi yerler değil şehirlerin sokakları, sokak lambaları, parkları, bankları, meydanları da öyle bence. Görsel zevk böyle bir şey işte..
Sevgiler..
Yorum Gönder