Tatil dönüşü yılbaşı, evdeki işler, çeviri, sosyalleşme konusunda arayı kapatmaya çalışma, bir ay aradan sonra yeniden spora başlama, rutin sağlık kontrolleri, kişisel bakım ve onarım çalışmaları derken blogun başında geçirilen zaman azaldıkça azalıyor haliyle. Ve daha şehri yaşamak anlamında da istediğim kıvamda değilim. Dikkat ederseniz sergiler, tiyatrolar, sinema konusunda geçen senelere göre bir gerileme var. Son zamanlarda şehirde pek yaşamadığım için şehri yaşayamamış olabilirim gerçi.:P
Neyse, yazılacak çok şey var. Elbette öncelikle son geziyle ilgili yazacaklarımı bitirmem gerek. Bu arada evdeki kültür-sanat etkinlikleri kapsamında kitap okumaya ve film izlemeye (Moviemax Festival bağımlısı olduk geldiğimizden beri) tam gaz devam ediyorum ve onlar da bir yandan birikiyor. İşte birikmesin diyerek kısa kısa, birer ikişer cümleyle son dönemin hoşuma gidenlerini paylaşayım dedim.
Dr. Gray Small'ın 30 yıl boyunca kurgudan çok daha ilginç vakalarının yer aldığı kitap seyahat sırasında bana eşlik etti. Doktorun o fazla "Amerikalı" tarzı sizi rahatsız etmezse okumaktan zevk alacağınız bir sürü hikaye olacak karşınızda. Benim en ilgimi çekenler altında yatan nedenin fiziksel olduğu düşünülüp psikolojik çıkanlar ya da tam tersi. Yani ters köşeye yatıran vakalar değişikti. Ayrıca empati yetisi sayesinde karşındaki kişinin ruhsal durumunu kendi içinde hissedebileceğini ya da kahkahanın kaygı ve bastırılmış dürtüler gibi rahatsızlık verici duyguları keyifli duygulara dönüştüren bir savunma mekanizması olduğunu öğrenerek empatiden uzak, kahkaha dolu bir yaşam benimsemeye karar verdim. Hımm, böyle okuyunca öğrendiklerimi çok doğru yorumlayamamış olabileceğimi düşündüm bir an.:) Neyse, atar kahkahamı geçerim, bundan sonra böyle. :) Bir Psikiyatristin Gizli Defteri okumuş olmaktan pişman olmayacağınız kitaplardan. Önerilir.
Sırada filmler var. Bunları bu hafta boyunca blogun sağ üst köşesindeki Öneri bölümünde görmüş olabilirsiniz. Leonard Cohen'in şarkısının adını taşıyan 2011 yapımı Take This Waltz, rutine binmiş evlilik/ilişkilere kadın gözünden bakıyor. Cesur, doğal ve gerçekçi bakıyor. Sonunda da rutinin boğuculuğuna dair bir reçete verseydi iyiydi, diyorsunuz ama vermiyor. :) Bizde !f 2012'de gösterilmiş olan bu filme ben bayıldım. Fazlasıyla sansürlü izlediğimizi ve aslında bu yüzden anlam kaybı da olduğunu Youtube'daki sayesinde anladım. Özel istediğinle ekstra ücret ödeyip aldığın bir kanalda sahnelerin kesilmesini, sigaranın buğulanmasını falan hiç anlayamayacağım sanırım! Diğerlerinde de anlamıyorum ya neyse! Kurallar, saatler koyarsın, olur biter. Filmi izleyin ama, çok güzel.
2007 yapımı The Grocer's Son sırf Fransa'nın Provence bölgesindeki köylerde ve kasabalarda geçtiği için bile izlenmeyi hak ediyor. İçinde de geçmişten kalan aile travmaları ve bir tutam da aşk barındırdığı için tadından yenmiyor. Tavsiye edilir.
Son olarak Aramızda Bebek Var adıyla Türkçeleştirilmiş A Happy Event adlı harika bir film var sırada. Çocuk yapmanın anneyi ve babayı geçici bir süreliğine birer zombie'ye dönüştürdüğü gerçeğini hepimiz biliyoruz. Peki ilişkilerine verebileceği hasarın boyutlarını biliyor muyuz? Pek happy başlayan bu hayırlı event, gözümüzün önünde bildiğiniz kabusa dönüştü sevgili okur. 2011 yapımı, doğal oyunculukların olduğu, konunun çok gerçekçi ve iki taraf açısından da objektif bir bakış açısıyla işlendiği, süper filmlerden. İzleyin derim.
Ve bir kitapla bitireyim yazıyı, kısa ve öz yazmayı beceremediğimi bir kez daha kanıtlayarak..:P Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş kitaplarını çok severek ve ciddi biçimde sarsılarak okumuştum. Son kitabı Ve Dağlar Yankılandı da bittikten sonra okuma sıralamam ve favori sıralamam aynı kaldı diyebilirim. Bu kez hikaye beni dağıtmadı, çünkü yazar biraz dağılmış, onu toparlamaya çalıştım okurken.:) Instagram'da kitabın fotoğrafını eklediğimde de benzer yorumlar gelince yalnız olmadığımı fark ettim. Orada yorum olarak yazdığım şeyi tekrarlayacağım: Markos, annesi ve Thalia'yı romandan çıkarırsanız hiçbir şey eksilmeyeceği gibi kafa karışıklığı da olmayacak. Onlar hikayeyi gereksiz uzatıp, ilgiyi dağıtan yaklaşık 50 sayfalık bir bölümü oluşturuyorlar. Genel anlamda romandaki hikayeyle pamuk ipliği bağı oluşturan Markos'un yerine tanıdığımız ya da tanımadığımız herhangi bir karakter ya da isimsiz bir mektup bile olurmuş bence. Bir de yazar bu romanında bir sürü konuya el atmak istemiş. Öyle olunca da kitap biraz Mahsun Kırmızıgül filmine dönmüş.:) Oysa Afganistan'da siyasi hayatta yaşanan karmaşanın insanlar ve aileler üzerinde yarattığı dramatik etki anlatmakla bitmez ki. Yani Khaled'cim bu seferki çabanı yine takdir etmekle birlikte, bu romana "eh işte" diyorum. Bundan sonra romanlarını yayınlanmadan önce taslak halinde İmge Ablana gönderirsen o, senin için gerekli düzeltmeleri yapacaktır. Sonra eleştirilerle falan uğraşmazsın, e mi canım?. :)
Haydi ben kaçtım, çevirim beni bekler.
2 yorum:
Tam zamanında, film bakındığım bir zamanda gelen güzel bir yazı. Çok teşekkürler :)
Epicurious,
Zamanlamam harika olmuş, yaşasın! :) Umarım filmleri de beğenirsin.. Sevgiler..
Yorum Gönder