Kız Kıza Salt Beyoğlu, By Retro ve Leblon

Evet, herkes minişlerini bırakacak birilerini ayarladığına göre Çarşamba günü sanatsever bloggerlar buluşması için hazırız demektir. İstikamet Beyoğlu. İlk durağımız Salt Beyoğlu. 21 Nisan'a kadar gezilebilecek olan Duvar Resminden Korkuyorlar sergisindeyiz. Seda, Sinem, Müge ve ben. 

Sergi, duvar resimleri, siyaset ve kitlesellik üzerine yapılan projelerin izini sürerken sanatçı hakları, sanatın toplum, ekonomi, emek ve siyasetle birebir ilişkisi ve sansür uygulamalarını inceliyor. 12 Eylül öncesi kültür üretiminin özgül bir yönüne odaklanan serginin adının da ayrı bir hikayesi var. 8-11 Eylül 1980 tarihlerinde, Kuşadası Kültür ve Sanat Şenliği’nde toplanan sanatçıların duvar resmi yapmalarına izin verilmemesi sonucu hazırlanan pankartlara “Duvar resminden korkuyorlar” yazılmış. Serginin adı da işte bu olaydan ilham almış. Sanatçı Ahmet Öktem, 1975’te kurulan Görsel Sanatçılar Derneği’nin 1 Mayıs 1977 tarihinde, Harbiye’deki Spor ve Sergi Sarayı’nda açılan 1 Mayıs Sergisi’ni ayrıntılı bir biçimde fotoğraflamış. Duvar Resminden Korkuyorlar sergisi, Öktem’in arşivinin dijitalleştirilmesi sürecinde söz konusu sergiye katılmış sanatçılarla yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıkmış. Yani bu projenin oluşumu için Ahmet Öktem'e teşekkür etmek gerekiyor. 

Aşağıdaki kolajda yer alan çeşitli yağlıboya çalışmalarının yanı sıra sol altta DİSK'in kuruluşunun 10. yılı için tasarlanan afişlerin kartpostallarını görüyorsunuz. Sağ üstteki iki fotoğraf ise bir yüzü maymun diğer yüzü Mehmet Güleryüz olan bir Saim Bugay çalışması. Ahşaptan yontulmuş bu eserde sanırım Mehmet Güleryüz'e bir eleştiri var. Ooo, çok sert! :) Dönemin Milliyet Sanat'larını nasıl buldunuz bu arada?


Sergiyi hızlıca gezdikten sonra (her şeyin çok ilgimizi çektiğiniz söyleyemeyeceğim) sergiden daha fazla zaman geçirdiğimiz Robinson Crusoe 389 kitabevine atıyoruz kendimizi. İstiklal Caddesi üzerinde de bulunan bu güzel kitabevinin bir şubesi de Salt Beyoğlu'nun içinde bulunuyor. İçeride her telden bir sürü harika kitabın olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.  


Yemek için oturmadan önce bir mola da By Retro'da veriyoruz. Burayı didiklemek kadar keyifli çok az şey var bence. Ve böyle bir dükkanım olsun isterdim sanki. Eski kokan, ruhlu, rengarenk, yaşanmışlıklarla dolup taşan bir keyif mekanı. 

Artık yemek yiyebiliriz. Oy birliğiyle Leblon'a karar veriyoruz. Hani şu Issız Adam'dan hatırladığımız Leblon. Buranın sıcacık bir atmosferi var. Yemekleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Gerçi makarnacılar memnun kaldılar ama benim balık köftelerimin içinde herhangi bir deniz canlısı var mıydı bilemedim! Bir de fiyatlarını biraz pahalı bulduğumuzu söyleyeyim. Yani bir Nişantaşı kafesi ayarındaydı fiyatlar ama üzerinden öğle yemeği indirimi yapılınca daha normal, daha Beyoğlu fiyatı oldular. Hah şöyle, bize böyle güzel sürprizlerle gelin lütfen. :)


Bu keyifli yemek ve sohbet molasının ardından o gün turist takılan Anadolu Yakası tayfası Tünel'den Karaköy ve Eminönü'ne doğru yola koyuldu. Bense yakın olan Şişhane metro yerine Taksim metroya kadar yürüdüm ve yol üstünde iki sergi molası daha verdim. Ama onları bir sonraki yazıya bırakıyorum, olur mu? Anlayacağınız bugünlük bu kadar... 

3 yorum:

Tarık Keçe dedi ki...

Blogger blogspot kullanıcıları türkiyee bayağı arttı,istanbulda oslam gelridim bende hoş olurdu :D

emili dedi ki...

geçen hafta salt' ı bende gezdim. fena değildi :) duvar resimlerine verilen tepki (heleki belediye başkanının eşinin evden gördüğünü beğenmedi diye kapatılması ) ve sanatçıların tepkilere karşı dirençli duruşları... içinde kitapçı olduğunu hiç fark etmedim :)

Ben bir de arter'i gezdim, tavsiye ederim.İlginç çalışmalar vardı.

Imge dedi ki...

Tarık Keçe,

Bekleriz..:)

Emili,

Kitapçı ilk katta ve biraz kuytuda kalıyor, o yüzden görmemiş olabilirsin. Sevgiler..