Münih Yeme-İçme Notları

"Münih'te ne yer, ne içersiniz?" sorusunun cevabı olarak Münih'ten aldığım aşağıdaki magnetin fotoğrafını koymam bence yeterli; yazıya gerek bile yok! :) Olay budur işte: bol bol bira içersiniz (tercihen weissbier, yani buğday birası), yanında atıştırmalık niyetine pretzel alırsınız, yemek niyetine de sosis (oraya özgü olanı weisswurst, yani beyaz sosis) ve patates salatası (kartoffelsalat). 


Bu kısacık ama kapsamlı özetten sonra detaylara geçiyorum. Münih'te bir sürü bira fabrikası ve markası olduğunu söylememe gerek yok. Bunların en meşhur olanlarını şehrin metrolarındaki ilanlarda da göreceksiniz. Her birinin zincir şeklinde işletilen bira evleri bulunuyor. Şehrin her yerinde Paulaner, Augustiner, Hacker-Pschorr, Löwenbrau'nun şubelerini görebilir, biralarını içerbilirsiniz. Weissbier'ları gerçekten o kadar güzel ki sürekli "ya ben bira çok sevmem," ya da "ay bu soğukta bira içemem" diyenleri bile baştan çıkarabilir. ;) Ama dunkles adı verilen dark biranın da nefis olduğunu söylemeliyim. Bazı molalarda da onu deneyin derim. 


İso'cum beyaz sosise bayılsa da benim tercihim Berlin'den aklımda kalan currywurst'ler olduğu için genellikle onlardan ve nefis şnitzellerindenyemeyi tercih ettim. Beyaz sosisi yanında gelen senf adı verilen sosuyla yemeniz gerekiyor - zaten o olmadan bana göre pek bir şeye benzemiyor.   


Kahvaltıda bile bu bahsettiğim şeyleri yiyebilirsiniz biliyor musunuz? Güne sosis ve bira ile başlamak nasıl fikir? ;) Pazar günü müze öncesi bunu da denedik, eksik kalmadık sevgili okur. Onun dışında kahvaltı ve nefis apple strudel'leri için önereceğim yer Rischart olacak. Marienplatz'da Rathaus'a karşı bir masaya kurularak kahvaltınızı yapabilir ya da gün içinde canınız tatlı bir çörek ve kahve isterse de buraya uğrayabilirsiniz. Tabi güne aşağıdaki gibi kahvaltılarla başladıktan sonra sadece birayla da beslenmeye devam edebilirsiniz. 


Hofbräuhaus’tan bahsetmeyeceğimi düşünmediniz herhalde. Onu en sona bıraktım. Kocaman bir alana yayılmış, geleneksel kıyafetler içindeki amcaların biralarını içerek Bavyera müzikleri yaptıkları, tahta masalara sıralanmış koca grupların yüksek sesle konuşup, güldüğü, biraları yuvarladıkları, elleriyle koca butları götürdükleri bu dev birahaneyi görmemek olmaz. Bir rivayete göre meleklerin bile ziyaret ettiği, her daim bir maç öncesi barı coşkusu olan bir yer. Zaten bence şehrin tamamı koca bir Beşiktaş Kazan! :)


O yüzden bana 3,5 gün Münih yetti de arttı, sevgili dostlar. Kendimi dev bir tanker gibi hissetmeye başlamıştım her gün gözümüzü açıp litre hesabıyla bira içtikçe! Oktoberfest'i de insanın hayatı boyunca bir kere yaşaması gereken deneyimler listesinden çıkardım kendi adıma. Çünkü çadırların içinde sabahtan akşama ne yapılacağını bizzat yaşadık bence. Daha kalabalık ve gürültülüsünü denemeye gerek yok. Ama İso'cum istediği gibi erkek arkadaşlarıyla gidebilir, ellerinde litrelerce bira taşıyan göğüs dekolteli geleneksel kıyafetler içindeki sarışın ve güzel hatunların ellerinden litrelerce birasını içebilir - ki döndüğümüzden beri hayallerini kuruyor böyle bir planın.

Geleneksel kıyafetler demişken bence Münih'ten alabileceğiniz en güzel şey de dirndl (kadın için) ve lederhosen (erkek için) adı verilen bu kıyafetler olabilir. Hem çok katlı mağazalarda hem de yol üstünde görebileceğiniz pek çok butikte bunları bulmanız mümkün. Bir de havaalanından konserve weisswurst ve senf sosu aldınız mı artık İstanbul'da bir Münih gecesi yaşayabilirsiniz evde. Bazılarımıza bir de göğüs büyütme ameliyatı gerekebilir, ama ambiyans sağlayacağım diye işin suyunu çıkarmayalım değil mi? ;P


Bir gezi yazısı dizisinin daha sonuna geldik. Bakalım, sırada neresi olacak? Hepimiz için sürpriz olsun! Ama ne olursa olsun ağız tadıyla ve sağlıkla yaşayacağımız gezi deneyimlerimiz olsun. Artık İstanbul'da hayat nasıl gidiyor yazılarına dönebilirim sanırım. Burası da pek durağan sayılmaz çünkü. ;)

Hiç yorum yok: