Geçtiğimiz haftalarda bir sürü sergi gezdim, ama yazmakta acele etmedim çünkü ben de son günlerine yetişmiştim. Yine de bahsetmezsem de olmaz diye düşündüm. Zaten bundan sonra yine bir yerlerde, birçok kere karşılaşacağımız isimler var aralarında. O yüzden kaçırdım diye üzülmeyin. Örneğin, cesur çalışmalarına bayıldığım, yıllardır hem sergilerini hem de değişik müze ve galerilerdeki işlerini takip ettiğim Şükran Moral'in Welcome to Turkey sergisini gezdim Mısır Apartmanı'ndaki Galeri Zilberman'da. Hiç de iç açıcı olmayan Tales to a Young Girl isimli, yaklaşık 3,5 dakikalık bir video çalışması ve Çocuk Gelin isimli aşağıdaki yerleştirme ile tokat yemiş gibi çıktım galeriden. Ne yazık ki artık pek çok açıdan iç açıcı bir ülke değiliz; özellikle de kadın hakları, toplumda kadının yeri ve kadına verilen değer anlamında yerin dibindeyiz. O yüzden kadın sorunlarını böylesine çarpıcı anlatımlarla, cesur bir yorumla anlatabilen bir kadın sanatçı olarak Şükran Moral bana göre çok değerli bir iş yapıyor. Ellerine sağlık ve iyi ki var.
Galeri Zilberman'da yine son gününü yakaladığım Tedirgin isimli karma sergiyi de gezdim gitmişken. Burada da çok değişik çalışmalar vardı. Özellikle aklımda kalanlar Volkan Aslan'ın Huzurlu Gölgeler'i (sol üst), Aslı Torcu'nun Sünnet'i (sağ üst), Mehmet Ali Uysal'ın Ten'i (sağ alt) ve İpek Duben'in Cennetin Çocukları (sol alt) oldu (son iki fotoğrafı Galeri Zilberman'ın web sayfasından aldım).
ODTÜ'de öğretim üyesi olduğunu öğrendiğim Mehmet Ali Uysal'ın Ten isimli yerleştirmesinin aynı zamanda açık havada şöyle bir uyarlaması da bulunuyormuş. 2010 yılında yapılan bir festival kapsamında Belçika'daki bir parka kurulan Ten çalışması harika görünmüyor mu sizce de?
Sırada Akademililer var. Bir dönem tüm sergilerini takip ettiğim bu galeriye uzun zamandır gitmemişim. Bundan sonra daha sıkı takip etmeye çalışacağım ama son karma sergileri için uğradığımda biraz hayal kırıklığı yaşadım doğrusu. Sadece bir katta birkaç tablo, ortaya bir sürü tuval, malzeme, vs yığılmış, bazı tabloların yeri ve adı var, kendileri yok... Hani kurulum ya da kaldırılım (ne demekse! ;)) aşamasında bir sergi gibi özensiz ve eksik bir görüntüsü vardı. Yine de 15 Kasım'da biten karma sergiden de birkaç yağlıboya tablo paylaşayım sizlerle. Soldan sağa: Serap İskender - Melankoli, Gizem Enuysal - Pembe Panter, Emel Yurdakul - İsimsiz.
Son olarak gelelim Salt Beyoğlu'ndaki 16 Kasım'da taze biten Yazlık: Şehirlinin Kolonisi adlı sergiye. Yazlık kültürünü bilen ve yaşamış olan herkesin çok seveceği ve sıcacık bulacağı birçok fotoğraf, obje, çizim, maket, video ve hikayeyle dolu olan bu sergi sayesinde hem yaz aylarına hem de çocukluğuma döndüm desem. ;) Elbette serginin amacı bizi böyle bir duygusal yolculuğa çıkarmaktan ziyade yazlık olgusunun yıllar içindeki değişimini, mimari, coğrafi ve toplumsal etkilerini, doğayla etkileşimimizdeki değişimleri ele almak olsa da ben içeri girer girmez elimde olmadan tek bir şeye odaklandım: yaza kaç ay kaldı? ;)
Salt Beyoğlu'na girdiğimde bir de Repair Society ile tanıştım ve onarım fikrinin desteklenmesine ve her alanda geliştirilmesi için böyle bir oluşumun kurulmuş olmasına bayıldım. Salt Beyoğlu, henüz gezemediğim Tasarım Bienali kapsamındaki bu bölüme de bünyesinde bir yer vererek harika bir iş yapmış. Giriş katında izleyebileceğiniz bir video ve bir de bize anlatmak istedikleri bir şeyler var. Aşağıdaki metni okumanızı öneririm. Daha sonra projeye katkıda bulunmak ya da fikirlerinizi paylaşmak isterseniz en alttaki iletişim adreslerinden kendileriyle bağlantı kurabilirsiniz.
Güzel şeyler de oluyor! Bunları görmek ve bir şekilde katkıda bulunmak, desteklemek, çoğaltmak bu dönemlerde yapabileceğimiz en güzel şeylerden biri bana göre. Oksijenimiz çoğaldıkça daha sağlıklı zihinler olacağız; bunun da en güzel yollarından biri kültür-sanat. Yararlanmazsak ayıp olur, değil mi?
İyi gezmeler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder