Cumartesi günü sonunda zaman bulup Whiplash'i izleyebildik. Gerçekten afişinde yazan tüm o abartılı sözcükler doğruymuş: Kışkırtıcı, Nefes Kesici, Çok Yüksek Tempolu, Kendinizi Kaybedeceksiniz. Kendimizi kaybettik. Özellikle son sahnenin ardından uzun bir süre kendimize gelemedik. Ağzımız açık, nefesimizi tutarak izledik birçok bölümünü. Ancak bu kadar güzel bir öykü ve akıllıca diyaloglarla bir dahinin anatomisi ve dehanın ortaya çıkış süreci için gerekenler anlatılabilirdi sanırım. İlham verici ve sorgulamalara dalmanıza neden olan bir film. IMDB notu olarak 10 verdim gitti - ki en yüksek notum 8'dir genelde.
Filmde J.K.Simmons şehrin en iyi okullarından birindeki caz orkestrası şeflerinden Terence Fletcher rolünde harikalar yaratmış. Fletcher'ın derdi öğretmenlik, orkestra şefliği falan değil. Potansiyel gördüğü öğrencilerinin kendilerini aşmasını, gizli saklı kalan dehaların ortaya çıkmasını misyon edinmiş adeta kendine. Bunu yaparken de fazlasıyla sert, hatta öğrencilernin kişiliğine dokunan bir tarzı var. Çünkü cici yöntemlerin ve "aferin"lerin insanoğlu için en tehlikeli, en rehavete yol açan yöntemler olduğunu düşünüyor. Son gözdesi (her ne kadar kurbanı gibi görünse de!) ise Andrew adlı baterist öğrencisi. Miles Teller da bu rolde harikalar yaratmış. (Bu iki karakter de uzun süre aklımdan çıkmayacak benim, hatırladıkça tüylerim diken diken oluyor.) Andrew caz ve bateri tutkusuyla dolu bir genç adam. Hırslı, çalışkan, hayatı müzik olan, hatta bu yüzden sosyal ilişkiler anlamında hafiften arızalı bir karakter. Fletcher'ın gözüne girmek, orkestrasında yer almak için çabaları sonuç verse de bakalım Fletcher'ın zorlayıcı "ölümsüz bir deha" ya da "milyonda bir" bulma sürecinden geçebilecek mi?
Filmin yazar ve yönetmeni Damien Chazelle 1985 doğumluymuş. Bu kadar genç bir beyinden böyle bir film çıkması da çok etkileyici. Helal olsun! DVDsi çıktığında sırf Andrew'ın potansiyel kız arkadaşıyla neden sevgili olamayacaklarına dair yaptığı konuşma, aile yemeğindeki konuşma ve en çok da Fletcher'la bir caz barda karşılaştıklarında aralarında geçen diyaloğu defalarca dinleyebilmek için alacağım sanırım. Kesinlikle izlemeniz gereken bir film. Tavsiye ediyorum.
Filmden çıktığımızda gideceğimiz adresi de önceden belirlemiş, yerimizi ayırtmıştık: Ristorante Italia di Massimo Bottura. İso'cumun işiyle ilgili güzel gelişmeler olma ihtimali doğunca hemen bir ön kutlama yapalım dedik. Biz böyleyiz işte, olmasını beklemiyoruz kutlama yapmak için. Olursa bir de evde şampanya patlatırız dedik. ;)
Burası Mayıs ayında tanıtım falan yapmadan, sadece özel davetler, yemekler ve tesadüfen uğrayanlara açılmış ama resmi açılışı sadece birkaç ay önce, Ekim ayında yapılmış. Sade ve şık bir dekorasyonu, zengin bir şarap kavı, sohbet edebileceğiniz sessiz ve sakin ortamı, öncesinde ya da sonrasında bir şeyler içebileceğiniz bar bölümü ve terasıyla ve elbette Şef Massimo Bottura tarafından hazırlanan nefis menüsüyle keyifle uzun saatler geçirebileceğiniz, çok özel bir restoran. (Fotoğrafları web sayfalarından aldım.)
Biz tadım menüsünden aldık. Menü içinde kendinize göre uyarlamalar yapabiliyorsunuz. Zaten masanıza servis yapan garson sizi hem bu konuda hem de gelecek yemeklerin içeriği ve yapılışı konusunda bilgilendirecektir. Gelecek beş tabağa göre farklı birkaç çeşit şarabı ayarlamayı da kendisine bırakarak çok doğru bir şey yaptığımızı fark ettik. Şefin ikramı olarak gelen erimiş gorgonzola peyniri yatağında patates kroket ile başlayan gecemiz, nohut püreli morina balığı, domates soslu sübye yumurtası, dana etli ev yapımı tagliatelle, mayonezli ton balığı sosunda dana dilimleri ve assolist olarak 48 saat pişmiş nefis bir dana yanağı ile sona erdi... desem de inanmayın! Arada ağzımızın tadını tatlıya hazırlamak için nar suyuyla karışık yoğurt hüpleterek, tatlı şaraplarımızla nefis bir dondurmalı elmalı tatlı ve tiramisu da yedik. Bunların hepsi çok minik porsiyonlarda bu arada, o yüzden gözünüz korkmasın. Ama lezzetlerini anlatmam mümkün değil. Masaya gelen ev yapımı ekmekler ve zeytinyağından tutun da kapanışta ikram ettikleri limoncello ve grappaya kadar her şey olağanüstüydü. Harika bir filmin üstüne harika bir yemek ile mutluluğun resmini çizdik Cumartesi gecesi. İtalya’daki üç Michelin yıldızlı restoranı Osteria Francescana ile harikalar yaratan Massimo Bottura mucizesini denemek isterseniz, burası özel günleriniz için aklınızda olsun derim. Mutlu ayrılacağınız garanti.
Fiyatlar için web sitesindeki menüyü inceleyebilirsiniz. Rezervasyon tel: 0-212 336 66 66
Fiyatlar için web sitesindeki menüyü inceleyebilirsiniz. Rezervasyon tel: 0-212 336 66 66
Oh la la! Bu Cumartesi beni birkaç hafta idare eder bence! ;)
5 yorum:
Merhaba, Blogunuzu severek takip ediyorum. Whiplash yazınızı okuyunca yorum yazmak istedim. Gerçekten de etkileyici bir film, size katılıyorum ve Oscar için önemli bir aday olduğunu düşünüyorum. Ben de film üzerine bir yorum yazdım, okumak isterseniz siteme beklerim. http://birbakmissinaradiginburada.blogspot.com/2015/01/whiplash-oscar-2015-film-yorum.html
Sevgiler
Whiplash harikaydı gerçekten, son derece özgün bir senaryo ve muhteşem oyunculuklar... Whiplash parçasına ise bayıldım:) Restoran yazınız da çok hoştu bu arada:)
bu film en merak ettiklerimden benimde. Ama maalesef buraya henüz gelmedi. Sabırsızlıkla bekliyorum
FilmEkimi'nde gitmiştim ben de bu filme. En favori filmler arasindaydi ve kesinlikle bekledigime değdi. Interstellar ve Whiplash 2014'ün en iyi filmleriydi benim icin.
Hedone,
Yazınızı okudum, aynı fikirdeyiz. Ama bu aralar blogunuza asıl Güney Amerika yazılarınız için sık sık uğrayacağıma emin olabilirsiniz. ;)
Sevgiler.
Eren O.,
Whiplash parçası demişken, iyi hatırlattınız, soundtrack albümü iTunes'a düşmüştür değil mi?
Oytunla Hayat,
Gelir gelmez görün derim.
Sevgiler.
Culturella,
FilmEkimi'nin biletlerini önceden alıp izleyebilen herkese feci imrendiğimi söylemiş miydim? Söylemediysem şimdi söylüyorum. Biz hiç başaramadık onu. Sadece liste kontrol edip, sonradan izlemek üzere check atarak geçiriyoruz yıllarımızı.;)
Sevgiler.
Yorum Gönder